Lusis BRAILLE (1809 - 1852)

Louis Braille 4 Ocak 1809’da Fransa’nın başkenti Paris’in güney doğusunda 40 KM kadar uzaklıktaki Coupvray adlı küçük bir kasabada doğdu. Doğduğu ev annesinin yemek pişirip dikiş diktiği bir oturma odasından, babasının atölye olarak kullandığı bir odadan ve çocukların yatak odası olarak kullandığı küçük bir odadan oluşan bir kulübeydi. mısır tarlaları ve bağlarla çevrili bir tepenin eteğinde, tahtadan, ufak pencereleriyle karanlık, kasvetli ve havasız bir ev görüntüsündeydi.

Babası Simon Renee ile annesi Monique 1795’te evlenmişti. Annesi ve babası okuma-yazma bilmeyen Louis’in ailesi kendi halinde yaşayan, mütevazi bir aileydi. Babası Simon Braille köyde seracılık yaparak ailenin geçimini sağlamaktaydı.

İçme suyu ve sağlık hizmeti bulunmayan kasabada temizlik için gerekli su komşularla ortak kullanılan tulumbayla bir kuyudan çekilen suyla yapılıyor, içme suyu ise yakınlardaki bir dereden kovalarla taşınıyordu.

Ailenin dört çocuğunun en küçüğü olarak dünyaya gelen Louis’in oldukça zayıf oluşu nedeniyle yaşayacağına bile inanılmıyordu. Ancak kısa zamanda büyümesi normale döndü.

Louis’nin  Simon adında bir erkek Kardeşiyle, Catherine Josephine ve Marie Celine adında iki kız kardeşi vardı. En küçük kardeşi ondan on bir yaş büyüktü. Devamlı gülen, sarı saçlı iri mavi gözlü Louis, çok hareketli ve zeki bir çocuktu.

 Louis’in  daha üç yaşındayken en büyük zevki, babasının dükkanına gelerek onu çalışırken izlemekti. Tezgâhta babasının keskin bıçaklar ve bizlerle derileri nasıl kesip deldiğine ilgiyle bakar, arada bir kendisi de benzer hareketleri yapmaya kalkıştığında babası dikkatlice ona engel olurdu.

Günlerden bir gün yine Louis saraç dükkanında babasını izlerken iki kız kardeşinden biri hızla içeri girmiş ve Napoleon ordularının Rusya karşısında yenildiğini haber vermişti. Babası heyecanlanarak haberin ayrıntılarını öğrenmek üzere dükkândan hızla dışarı çıkmıştı. Tezgâhın yanında yalnız kalan Louis’in gözleri tığa takıldı. Pencereden dışarı baksa da alet onu tıpkı bir mıknatıs gibi kendine çekiyordu. Tığı almış, Deri parçasını bir elinde sıkıca tutarken, yüzüne doğru iterek keskin ucu üzerine bastırmaya çalışmıştı. Hızla iterken küçük ellerinin titremesi üzerine birden tığ elinden kaymış ve sağ gözüne batmıştı. Louis’in sağ gözü kör olmuştu. Sargıları her gün değiştirdikleri halde iltihap sol gözüne de yayılmıştı.

Bir gün Louis dumanı gördüğünü ama kokusunu alamadığını söyleyince gözünün artık görmemeye başladığını anlamışlardı. Dışarda güneşin pırıl pırıl olduğu başka bir gün Louis içeride uyurken, Annesi onu uyandırmaya gittiğinde, gecenin bir yarısı neden kalkmak zorunda olduğunu sormuştu. Anlaşılan hala zifiri karanlık olduğunu düşünüyordu. Bu Louis’in artık hiç görmediği anlamına gelmekteydi.

Louis 7 yaşına geldiğinde kasabaya Jacques Palluy adında iyi kalpli ve yardımsever bir rahip gelmişti. Rahip onun durumunu öğrenince onunla ilgilenmeye karar verdi. Louis kendi başına haftada bir kaç kez rahibin evine giderek ondan doğaya ve dini konulara ilişkin bilgiler alıyordu. Bir kaç ay süren bu birliktelikten sonra rahip Louis’nin daha düzenli bir eğitim görmesi gerektiğini düşündü ve kasabadaki okul müdürü Monsieur Becheret ile görüştü. Rahibin ricası üzerine Monsieur Becheret alışılmış olmadığı halde, Louis’nin diğer çocuklarla birlikte okula gelip gitmesine razı oldu.

 Sayı saymayı ve alfabeyi akranlarından daha hızlı öğreniyor, dersleri kitap olmadığından daha dikkatli dinlediğinden, öğretmenin sorduğu sorulara daha iyi cevaplar veriyordu. Babası atölyede tahtaya harfleri kazıyarak onların ne şekilde olduğunu göstermiş, elleriyle yoklayarak öğrenmişti.  

Günün birinde ortaya çıkan bir gelişme bütün ailenin, ama Özellikle Louis’in yaşamını değiştirmişti .  Louis, zengin ve saygın Marquise D’orvilliers’nin dikkatini çekmişti. Marquise bir gün baba Braille’in atölyesine gelerek, Louis’in Paris’te Genç Körler Kurumu ( L’institution Nationale des Juendes Aveugle)

adıyla yeni açılan okula gönderilmesinin daha iyi olacağını söylemişti. Bu okula Fransa’nın her bölgesinden bir öğrenci alıyorlardı ve bu öğrencilere burs da veriliyordu.

  Ön ce küçük Louis’in tek başına böyle bir okula gitmesine gönlü razı olmayan Bay Braille sonradan göndermeye razı oldu.

Louis on yaşına girdikten birkaç hafta sonra, 15 Şubat 1819 sabahı erkenden baba-oğul bir faytonla Coupvray’den Paris’e doğru yola çıktılar. Paris Kraliyet Genç Körler Kurumu’na vardıklarında ona bir pantolon, bir yelek, mavi ceket ve mavi bir yaka ile kolluklar ve yaldızlı düğmelerden oluşan bir forma verdiler.

Sert görünüşlü müdür Guillie’nin tavsiyesi üzerine bay Braille oğlundan ayrılmayı kısa tutmuş ve küçük Braille’i okulda bırakarak kasabaya dönmüştü. Giderken oğluna içinde tavuk ve anneciğinin elleriyle yaptığı elmalı pastaların bulunduğu bir paket vermişti.

Louis yıllar boyu ilk gün babasından ayrılışını ve yatağının altına özenle sakladığı yiyecek paketinin gece çalındığını hiç unutmayacaktı. Yatakhanede çaldığından kuşkulandığı kendinden yaşça büyük bir çocukla kavga ederken yıllar sürecek dostluğunu göreceği Gabriel Gauthier ile tanıştı.

Okul binası oldukça eski ve bakımsız olması nedeniyle sağlığa uygun değildi. Binadaki rutubet yüzünden etrafa kötü kokular yayılıyordu. Louis, el yordamıyla koridorda yürümeye çalışırken elleri nemli ve yapışkan duvarda kayıyordu. Okula su Saine nehrinden süzülmeden alınmaktaydı.

Louis, okulda bulunan altmış kadar öğrencinin en küçüğüydü. O zamanlar kız öğrencilerin alınmadığı Batı dünyasının bu ilk körler okuluna sonraki yıllarda bu öğrenciler de alınmaya başlanmıştı.

Louis okula okuma-yazmayı öğrenmek, kendisini geliştirmek üzere gelmişti, ama onu terlik atölyesine vermişlerdi.  Bu konuda da maharetini gösterecek, ileriki yıllarda yaptığı terlikler Paris’in ünlü mağazalarında satışa sunulacaktı.

 Okulda, kapısında  “kütüphane” yazan odada her biri birer bavul gibi duran topu topu 14 kitap bulunuyordu. O yıllarda körlerin parmaklarıyla okuyabilmesi için harfler kalın kağıda iri iri basılırdı. Daha önceleri körlerin okuma sorununu çözebilmek için kurşun, tel, tahta ve hatta iplerden yararlanarak mürekkep harfleri göstermek üzere çeşitli yöntemler denenmiş olsa da bunların alfabenin öğrenilmesinin ötesinde pratik olmadığı görülmüştü.  Okulda kullanıldığı şekliyle ilk basılan kitap Louis’in gittiği okulu 1784 yılında açan Valentin Haüy’nün yazdığı Körlerin Eğitimi Üzerine Bir Deneme adlı kitabıydı. Ayrıca, basılan kitaplardan birisi İncil olmuştu. Örneğin, Pierre Beaumarchais’in yazdığı Figaro’nun Düğünü oyunu, her bir cildi dokuz kilo ağırlığında toplam 20 ciltten oluşmaktaydı. Körler tarafından daha kolay okunan ve daha az yer tutan bir yazıya ihtiyaç vardı.

Napolyon ve XVII Louis ordularında topçu subayı olarak görev yapmış Charles Barbier de la Serre (1767-1841), seferberlik halinde geceleyin birliklerin birbiriyle karanlıkta irtibat kurabilmesi için Sonografi adını verdiği noktalardan oluşan ve parmakla anlaşılabilen bir yazı geliştirmişti. Harflerden çok, seslerin yazıya dönüştürülmesi temeline dayalı ve önceden çizgi ve noktalardan oluştuğu halde sonradan sadeleştirilerek yalnızca her ses için ayrılmış 12 nokta bulunan bu yazıda noktaların dikey ve yatay dizilişine göre belirtilen sesleri, parmağın algılama yüzeyinden fazla bir alanda belirleyerek rahatça okumak zor oluyordu. Özellikle ortalardaki noktaların yerinin parmakla kolayca belirlenmesi zordu. Bu yazıda noktalama işaretleri rakamlar ve heceleme ihtiyacı da düşünülmemişti.

Barbier de la Serre, buluşunu Paris’teki bir dergide 1815 yılında yayımlattığı « Gece Yazısı » adlı makaleyle dünyaya tanıtmış, hatta bu yazıyı rahatça yazabilmek için bir şablon ve kartonu kabartmaya yarayan bir « kalem » bile geliştirmişti.

Bu yazının körlerin müzik ihtiyacını karşılayabileceği düşüncesiyle 1820’li yılların başlarında Paris’teki körler okuluna da önermiş, ancak okul yönetimi böyle bir yazının kullanışlı olmadığı sonucuna vararak ilgi göstermemişti.

Ancak bu yazı Louis’nin ilgisini çekmiş, baba mesleğinden de yararlanarak kendi kendine yapmakta olduğu yazı denemelerinde ufuk açıcı bulmuştu. Bir yandan çizgileri kaldırarak öte yandan nokta sayısını azaltarak parmağın hassas uç kısmıyla kolayca dokunulduğunda kavranabilen harflere dönüştürerek bugün Braille alfabesi olarak bilinen alfabeyi geliştirdi. 

Aşağıda görüldüğü gibi noktanın birinci sütunundaki noktaları 1, 2, 3, ikinci sütunundaki noktaları da 4, 5, 6, şeklinde numaraladı.1 4 ..2 5 ..3 6 ..Daha

sonra bütün harfleri guruplara ayırdı. Birinci gurup, A’ dan J’ ye kadar olan ilk on harfi kapsıyordu. Bu guruptaki harflerin her

biri sütunların ilk ikişer noktasıyla yapılmıştı.1 4 ..2 5 ..A: 1 B: 1, 2 C: 1, 4 D: 1, 4, 5 gibi. Braille K’ den T’ ye kadar olan ikinci

grup on harfi oluşturmak için de, birinci guruptaki on harfin her birine sırayla üçüncü noktayı ilave etti. A’ya üçüncü nokta ekleyerek 1, 3 B’ye üçüncü nokta ekleyerek L: 1, 2, 3 C’ ye üçüncü nokta ekleyerek M: 1, 3, 4 gibi. W harfi dışında kalan üçüncü gurup harfleri

yapmak için de bunlara altıncı nokta ilave ederek alfabeyi tamamlamış oldu. Daha sonra W harfini de W: 2, 4, 5, 6 şeklinde

belirledi. Kısaltmalar ve noktalama işaretlerini ise, bazı noktaları çıkarıp eklemek suretiyle tespit etti.

Louis okula girdikten iki yıl sonra emekliye ayrılan müdür Guillie’den sonra müdürlüğe getirilen Dr. Pignier’in büyük desteğini görmüştü. Dr. Pignier Louis’e öğrenciliği bittiğinde 1828 yılında okulda kalarak öğretmenlik yapmasını teklif etti.  Louis bu şekilde bir taraftan Tarih, Coğrafya, Matematik, Fransızca, Dilbilgisi ve Müzik derslerine giriyor, diğer taraftan geliştirdiği yazının daha iyi hale gelmesi ve yaygınlaşması için çalışıyordu. 1835 yılında yeni bazı düzenlemeler yaparak bu yazının müzik notaları için de kullanılmasını sağladı. Bazı dersleri bu yazıyla hazırladı ve Dr. Pignier’nin yardımıyla bir el kitabı bile hazırladı.

Körlerin de görenlerle aynı yazıyı kullanması gerektiğini savunan kimi çevreler, kendi okuyamayacakları bir yazının körlerin yazısı olamayacağını savunarak Louis’nin geliştirdiği noktalı yazıya şiddetle karşı çıkıyorlardı. Hatta bu kesimler o sırada Louis’ye büyük destek olmuş, bu yazıyla bir tarih kitabı hazırlamış olan Dr. Pignier’nin yetkisini aştığı gerekçesiyle okul müdürlüğünden uzaklaştırmışlardı. Yerine gelen Dr. Dufau Braille yazısının okulda kullanılmasını yasaklamıştı. Ne var ki, öğrenciler arasında yayılmasına engel olunamamıştı. Birkaç yıl yasaklı kaldıktan sonra bu yazının yararlı olduğunu düşünen öğretmenlerden Dr. Guadet’in ricası üzerine resmi olmamak kaydıyla Dr.Dufau, Braille yazısının 1847 yılında okulda kullanılmasına izin verdi. 1851 yılında müdür Dr. Dufau’ya verilen bir dilekçe üzerine Louis Braille’e Şeref Nişanı verilmesi yönündeki talep iletilmiş olmakla birlikte, Louis yıllardır çekmekte olduğu verem hastalığı sonucu başarılarının meyvasını göremeden 9 Ocak 1852 yılında vefat etti. Geliştirdiği yazı ancak iki yıl sonra Fransa’da körlerin resmi yazısı olarak kabul edildi.

Bu yazının körlerin resmi yazısı olduğu İngiltere’de 1870’li yıllarda, Amerika Birleşik Devletleri’nde 19. Yüzyılın sonlarında ve ülkemize 1925 yılında kabul edildi. Türkçe’yi diğer Latin kökenli dillerden ayıran Ç, Ğ, I, Ş harfleri UNESCO’nun 1951 yılında Paris’te düzenlediği konferansta belirlendi. Buna göre, Türkçe Braille Alfabesi şu şekilde oluşmuş oldu:

A: 1, B: 1-2, C: 1-4, Ç: 1-6, D: 1-4-5, E: 1-5, F: 1-2-4, G: 1-2-4-5, Ğ: 1-2-6, H: 1-2-5, I: 3-5, İ: 2-4, J: 2-4-5, K: 1-3, L: 1-2-3, M: 1-3-4, N: 1-3-4-5, O: 1-3-5, Ö: 2-4-6, P: 1-2-3-4, R: 1-23-5, S: 2—1-4, Ş: 146, T: 2145, U: 136, Ü: 1256, V: 1236, Y: 13456, Z: 1356

Bu yazıyı yazmak üzere 6 noktalı yuvalardan oluşan şablon biçiminde tablet adı verilen yazma araçları geliştirilmiştir. Kalınca karton arası açılan tabletin arasına konur ve ince, sivri uçlu kalemle tabletin bir kanadındaki boşlukların içinde belli nokta yerlerine basılarak kağıdın alt tarafına kabartılar halinde noktaların çıkması sağlanır. Bu araçlarla yazı tersten yazılır ve kağıt çıkarıldığında ters çevrilerek yazının düz şekliyle okunması sağlanır.

Zamanla Braille yazısını yazmak üzere daktilo teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak kabartma yazı daktiloları da yapılmıştır. Hatta, günümüzde kullanılan mürekkep yazı yazan daktilolar, körler için daha uygun Braille alfabe yazacak makineler araştırılırken icat edilmiştir. İcat edilen ilk mürekkep yazı makinesindeki klavye düzeninin nasıl olacağı Minnesota Körler Okulu’ndaki öğrenciler arasında denenerek geliştirilmiştir.

Günümüzde her alana olduğu gibi bu alana da bilgisayar girmiş, bu sayede son 20 yıl içinde üretilen Braille yazısı bu yazının icadından bu yana geçen 150 yıl içinde üretilenin ötesine geçmiştir. Bugün günlük gazeteler bile Braille yazıyla da üretilecek hale gelmiştir.

Son yıllarda geliştirilen yazılıp silinen Braille ekran denen aygıtlarla kalın kağıdın ortaya çıkardığı hacim ve ağırlığın da ortadan kaldırıldığı, bu yazının kullanırlığını artıran bir ortam yaratmıştır. Böylece Louis Braille’nin yaktığı meşale farklı kulvarlarda yürüyüşünü sürdürmekte, körlerin yolunu aydınlatmaktadır.

Louis Braille’nin naşı 100. Doğum Yıldönümünde Coupvray’den alınarak Paris’teki Ünlüler Mezarlığı Le Pantheon’da adına yaptırılmış anıt mezara nakledildi. Coupvray’de yaşadığı ev Louis Braille Müzise adıyla müzeye dönüştürüldü. Bu müzeyi her yıl binlerce kişi ziyaret etmektedir.