Sözcük Dağarcığı - Antonio Martin Figureoa (İspanya)

Artık parmak uçlarım o soğuk, cam gibi kaygan yüzeydeki birkaç küçük noktayı algılamaya başlamıştı.

Birkaç gün sonra, aşamalı olarak, farklı şekillerde daha çok nokta grubu belirmişti parmak uçlarımda.

Küçük yaşta okulda, normal alfabeyi öğrenme şansım yoktu, bu yüzden, bu nokta grupları öğrendiğim ilk harfler olmuştu. Aklım görenlerin kullandığı çizgilerle ve dairelerle yazılan sözcüklerin ne şeklini ne de yapısını alıyordu. Daha sonra, gören yazarların yazılarına kişiliklerini yansıttıklarını keşfedince, bunun Braille yazıda mümkün olmadığını düşündüm. Yapabildiğimiz çoğunlukla noktalar arasındaki mesafeyi kısaltmak ya da eşitliklerini değiştirmek için farklı tipte kağıt kullanmaktır. O kısaltmanın darlığı yüzünden hep sıkıntı çekmişimdir.

Birçok kötü girişim en güzel sözcüğü ilan etmeyi veya duyarlılıkla vermeyi ya da kullanma isteğine yönelik korunma ihtiyacını aramaktadır. Bu özelliklerden her hangi birini belirlemek etkin anlama referans olan bakar körlüğe değil, öznellikle görme kaygısına yol açar.

Belirli bir sözcüğü, uzunluğunu, şeklini ve yapısını düşündüğümde, onun Braille olarak düzenlenmiş noktalar grubu halinde yazıldığını hayal ederim.

Böyle düşündüğümde, her bir sözcüğü doğal olarak daha az ya da çok büyüleyici bulurum. Hemen hemen daima bir harfi veya bir sözcüğü incelediğimizde, bilinçsizce onun belirli özelliğini belirten seslerin dizilişini telaffuz ederiz. Bu Braille kurallarını öğrenenlerimizin ilk yakın ilişki kurduğu bir şeydir: dokunma duyusu yalnızca dokunulanın yapısını algılar, parmaklarımızın ucuyla L harfinin silindirliğini, R’nin dinçliğini, S’nin dik çizgilerinin genişliğini, V’nin duruşu ve uyumunu, serbest ve açık X, Z’nin dinginliğini keşfetmek, okuduğumuz kadarıyla batıdan hep izlenmektedir.

Çocukken, coğrafya çalışmalarımı zevkli hale getirirdim. Yabancı ve uzak kaldığım şehirlerden karşıya geçtiğim, isimlerini ilk hafızamın o küçücük kutucuklarından birinde sakladığım zaman, aklımdan geçenlerle kendimi oyalardım. Onları telaffuz etmeye çalışmak bana çok eğlenceli gelirdi ve daha iyi hatırlamak için kopyalardım onları.

K harfi,  ince asaletine yönelik yabancı yer isimlerinin ses özellikleri, bana büyüleyici geliyordu (Helsinki, Reykjavik, Semerkant), tireyle biraz daha ortak olan basit C’den çok farklıydı. Sibirya şehirleri beni derinlere, Afanasyev’deki peri masalları gibi uçsuz bucaksız yerlere götürdü (Verkhoyansk, Krasnoyarsk, Vladivostok). Tesadüfen, son günlerde Sibirya yolcu treniyle yapılan harikulade bir yolculuğu anlatan bir kitaptan bahsediyordum. Birçok ismin başlangıcı, ortası ve sonundaki K harfi yüzünden Braille yazı versiyonunu daha çok sevdim. Ne yazık ki, ne kayıtta heceleniyordu, ne de ben devam ettirebiliyordum.

Aksanlı ünlü harflerde durum nasıldır? Örneğin, İspanya ve Fransa’daki Braille okuyucuları ihtiyaçları olan yazılı aksanları içine almada başarısız oldukları eksik karakter aktarmalarını hoş göremezler. Böyle bozulmuş sözcükler bizi rahatsız eder. Ancak, doğru aksanla söylendiklerinde, onları birleştirmek çok zevklidir. Böyle ünlüler zarafet, biçim ve ciddiyeti yansıtır. Onun daha ortak, aksansız kuzen olmasını yarı yarıya beklediğimiz zaman, aksanlı karakteri nasıl güzel bulamayız? Portekiz, Polonya ve Macaristan’daki aksanlı harfler için de çoğunlukla aynı şey söylenebilir.

Belki Louis de mutlak görüşüyle günümüz nesilleri tarafından sallanan böyle işaretlere karşı ilgi eksikliğini önceden görebiliyordu, bu yüzden tarzın, bilginin ve bu ayrıntıları basite alan diğer çağdaş teknolojilerin güçlü etkisi altında kalmıştır. Bu nedenle en azından bu okuma yazma sisteminin hevesli kullanıcılar grubunun başarısız olmaması için her bir harfe kendi kişilik özelliğini vermiştir, ancak özgün kullanımlarını korumuştur.

1950’lerin sonlarında, dilbilgisi eğitimi almaya başladığımda, oturduğum kasabaya ve ilçeye çok uzak olmayan okulum arasındaki küçük dünyam genişlemişti. Dolayısıyla, büyük harfle yazıldığı için kitaplarımda göze çarpan bir şehrin ismi özel bir albeniyle gösterilmişti. Büyük harf işareti hiç ziyaret etmediğim ve tam o andan itibaren hafızamda ayrıcalık durumu gözetmediğim bir yeri aydınlatan bir bahçe kapısı gibiydi. Grup halindeki bu iki küçük noktanın harikulade ahengi olmaksızın akla geldiklerinde, benzer bir duyu düşünebildiğimiz diğer uygun isimler tarafından harekete geçirilmiştir. Bunun yanı sıra aksanlı bir ünlü varsa, oradaki incelik daha mükemmel olur. Kabartma yazıda, İspanyolca gibi dillerde, “Ben” kişisi öyle büyük bir anlam ifade etmemesine rağmen, Y harfinin çok fazla olmasına yönelik olmasaydı, “Tú” (y) ve “él” (o) “Yo” (ben) kişisinden daha önemli olurdu. Ancak, tüm bunları gizemli bir eşkenar dörtkenle biten bir sözcükle karşılaştırılan bir şey olmaması oluşturur, İspanyolca Braille yazıda, aksanlı E’den sonra N gelir, (örneğin, “Rubén”), ya da (Alquézar’daki Z’nin) önündeki aksanlı E ile şekillenen çapraşık eğri.

Kişiliğimin anlamlı ve bana özgü parçası olarak, ismim tek ve yaşadığım sürece benimle olacak. Sakin bir sesle telafuz ederken, ona dokunuyorum ve beynimde beliren harflerin düzenlemesinin resmiyle seslerin bitişik halde söylenmesi onu kesinlikle kişisel ve herhangi bir isimle karşılaştırılamaz kılar.

Bir bekçi beklenmedik bir şekilde göründüğünde, bu bize numaraların ve göze çarpan şekillerin kale kapısında olduğumuzu anlatır. Jimnastik duruş pozisyonundan, yalnızca sıralı noktaların yeni bir giysi yaptığı konusunda bizi uyarmakla kalmaz, aynı zamanda dini günümüzle ilgili bütün ayrıntıların tarzını iletir.

Satırlar arasında hareket ederek metnin üzerinde dolaşan parmak uçları akciğer solunumuna benzetilebilir. Noktalar yoldaki çakıl taşlarının sembolüyse ve sözcükler sıralı noktalarsa, sürekli bir Braille yazı kullanıcısı olarak kaderim dokunma duyum aracılığıyla beynimde oluşan yeni evrene bağlanmaktır. Katkıda bulunduğum evren etraftaki çakıl taşlarını kazarak hata yapmaz tarzıma dahildir. Louis Braille nefes almamı kolaylaştırdı, bana yürümeyi, algılamayı ve taşların üzerinden sekerek geçmeyi ve kelimelerin kendine özgü biçimi ve yapısı olan beynime kazınması için tekniği uygulamayı öğretti.

Tanrı onu kutsasın!

Antonio Martin Figureoa )İspanya)