Anayasa Referandumu - Eyüp DOĞAN

Sevgili okurlar merhaba.

Kısa bir aradan sonra yeniden sizlerle beraber söyleşmeyi düşündüm. 2010 yılı içerisinde özellikle 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan anayasa referandumunda, öncesi ve sonrası yazılan ve özellikle Altınokta’nın Sesinde başyazı üstadımız, sevgili dostumuz ve özürlü camiasının baş mücadelecisi diye adlandırdığımız Turhan İçli’nin yazılarından esinlenerek, sizlere bir konuyu paylaşmayı düşündüm. Amacım Sayın İçli’yle karşı karşıya gelip onunla tartışıp veya onu hırpalama gibi bir düşünceye sahip değilim. Öyle sanıyorum ki Sayın İçli de benim hakkımda aynı düşünüyordur.

Değerli okurlar,

2010 yılının Mayıs-Haziran ayı itibariyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin referanduma götürmeye çalıştığı anayasa değişikliğiyle ilgili 10.ve 61.maddenin üzerindeki yaptığı açıklamalarla ilgili söyleşmek istiyorum.

Sayın İçli, Engelliler Konfederasyonu Başkanı olarak, Konfederasyona bağlı Federasyon ve Derneklere Anayasanın özürlülerle ilgili maddelerini tartışmak üzere çağrıda bulunmuş, 2010 yılı Ağustos ayı sonlarında Altınokta Eğitim Kültür Merkezi Konferans Salonunda toplam 25–30 civarında engelli arkadaşımız katılmışlardır. Özellikle Turhan içli ve hasan tatar arkadaşlarım benim üzerime çok fazla geldiler. Neden mi? Anayasa oylamasında “hayır” oyu vermeyeceğim için. Nihayetinde Turhan İçli arkadaşımızın değişik anayasanın 10. ve 61.maddelerinin birbirinin aynısının olduğu ve 10.maddenin özürlüler hakkında bir korumacı anlayışın getirdiğini anlatarak referandumda hayır verilmesini tavsiye etmişti. Bu tavsiyeler özürlü camiasında ne kadar tuttu bilmiyorum ama Türk toplumu bilindiği üzere % 58 evet oyu vererek değişik Anayasa Paketini kabul etmiştir.

Sevgili okurlar; bunun zamanı çoktaaan geçti. Neden böyle bir yazıya gerek duyuldu diyebilirsiniz.

Şimdi gerekçesini açıklıyorum. Altınokta’nın Sesinin Aralık 2010 sayısında yine hem başyazısında hem de Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinde 3 Aralık Dünya Özürlüler Gününde yaptığı konuşmalarında, anayasanın 10.maddesinin özürlülere verilen yasal bir hak maddesi değil korumacı bir anlayış içerdiğini dile getirmiş ve ayrıcada başyazısında yer vermiştir. Ben Sayın İçli’nin anlattığı gibi anlamıyorum. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kitap olarak bastığı anayasanın 10.ve 61.maddesini olduğu gibi sizlere aktarıyorum. Değerli okurlar; bu maddeleri dikkatle okuyalım.

Madde 10: Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet siyasi düşünce felsefi inanç, din mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

(EK Fıkra:7/5/2004 -5170/1. md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.(EK cümle: 12/9/2010–5982/1. md) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

(Ek Fıkra: 12/9/2010-5982/1. md.)  Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

Madde 61:  Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle malul ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.

Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır.

Yaşlılar, Devletçe korunur. Yaşlılara devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir.

Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır.

Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar ve kurdurur. 

Şimdi bu maddeleri sizlerde okumuş oldunuz. Anladığınızı ve değerlendirmelerinizi sizlerde Altınoktanın Sesine yazarsanız, yazı kurulu mutlaka değerlendirecektir diye düşünüyorum.

Referandum öncesi yürürlükte olan anayasanın ne 10.ne de 61.maddesinde özürlülerle ilgili açıkça bir dayanak yoktu. Ben açıkça anayasanın 10.maddesini engellilere verilen bir anayasal dayanak olarak düşünüyorum ve bu doğrultuda engellilere pozitif ayrımcılıkla ilgili yeni hak ve çıkarların sağlanacağını düşünmekteyim.

Sevgili okurlar,

Ayrımcılık istemiyor isek, korumacı anlayışı yukarda okuduğumuz 10.maddede geçtiği gibi düşünmüyor isek, 5378 sayılı özürlüler yasası çalışmalarını Sayın İçli’nin öncülüğünü yaptığı gibi 1991’de 8 Kasım 1998 de Şanlıurfa’da yapılan çalışmalarımız ne içindi. Bunları iyi anlamamız gerekmez mi? % 3 çalışma kotaları, vergi indirimi, erken emeklilik, belediye ulaşım araçlarından ücretsiz yararlanmak, o ki İstanbul, İzmir, bursa gibi illerde belediyelerin raylı sistem ve deniz ulaşımlarıyla ilgili de ücretsiz taşınmaları bizim için korumacı bir anlayış mıdır? Özürlüler adına pozitif bir ayrımcılık değil midir? Bunları iyi anlayıp ona göre değerlendirmemiz gerekmez mi? Kaldı ki son aylarda devlet demir yolları %90-%100 özürlüler için banliyö tren ulaşımları ile şehirlerarası demiryolları ulaşımları refakatçileri ile birlikte ücretsiz taşınmak için de çalışmalarına başlamışlardır.

 Sayın İçli’nin yaptığı korumacı anlayış açıklamalarının bir de diğer yanından bakalım. Türkiye’de 8,5 milyon özürlü varmış. Afakî bir rakam olarak değerlendirelim ve 7,5 milyon olarak kabul edelim.7,5 milyon özürlünün 500 bini örgütlü özürlüler ve korunmaya muhtaç olmadıklarını düşünelim.7 milyon özürlü nerede? Kimlerin himayesinde kimler bakıyor? Kimler koruyor? Bunları çok iyi irdelememiz gerekmez mi? Hemen kendi camiamıza bakıyorum. Altınokta Körler Derneği Ankara Şubesinin 1.140 üyesi var. Ne kadarı çalışıyor ne kadarı iş bekliyor ne kadarı korunmaya muhtaç bunun bile bir istatistiği yapılmamıştır bunları bile bilmiyoruz. bilmiyoruz. Öyleyse anayasanın 10.maddesi korumacı bir anlayış olsa bile milyonlarla ifade edilen özürlülerin korunması gerekmez mi? Nihayetinde bakıma muhtaç engelliler için devlet tarafından anneye ödenen 560 TL bakım ücreti, bir korumacı anlayış mı, yoksa özürlülere verilen bir hak değil midir? Kaldı ki 5378 sayılı özürlüler yasasının 6–7–8–9. maddeleri doğrultusunda yasal bir hak olarak verilmektedir. Bir diğer açıdan, özellikle zihinsel engelliler ve ruhsal engelliler devletin bakımına ve korumasına ihtiyacı yok mudur? Bu özürlülerin ailelerinin de bunlara hem bakım yapmaları hem de korumaları mecburiyeti yok mudur?  

Değerli okurlar, hiçbir kişi isteyerek engelli olmamıştır. Doğuştan, sonradan veya herhangi bir kazadan terör gibi çeşitli nedenlerden dolayı da engelli olabiliyorlar. Bu engellilerin bazı haklara sahip olması için, korumaya muhtaçsa korunması konusunda, sivil toplum örgütlerinin müşterek hizmet verme zorunluluğu yok mudur? 12 Ocak 2011 tarihinde Ak Parti Genel Merkezinde Özürlüler Koordinasyonu Başkanı Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem’le bir görüşme yaptım. Bu görüşmede borçlar kanunun 15.maddesiyle, torba yasada iş yasası ile ilgili özürlülerin aleyhine gelişen bazı konuları da görüştüm. Torba yasadan özürlüler aleyhine sunulan madde geri çekildi. Bunun haberini daha öncede ayrıca vermişti. Sayın Erdem Borçlar kanununun ise 1,5 yıl sonra, yani 2012 yılının ortalarında yürürlüğe gireceğini söyledi. Ancak böyle uzun bir zaman var diyerek ihmal etmenin bir anlamı olmadığını söyleyen Erdem, tüm sivil toplum kuruluşları ve sizlerle beraber bende takipçisi olacağım dediler. Borçlar kanununun 15.maddesindeki görme engellilerin imza tanığı ile ilgili torba yasaya bir öneride bulunabilir misiniz? Bu sorun nasıl çözülebilir? Sorumada şöyle bir cevap verdiler. Anayasanın 10.maddesiyle ilgili engellilerin lehine pozitif ayrımcılık yasa çalışmaları başlayacak borçlar kanunundaki bu sıkıntıyı bu çalışmalar içerisine sokarak ortadan kaldırabiliriz dediler. Fakat Engelliler Konfederasyonu, Türkiye Körler Federasyonu ve Federasyona bağlı dernekler mücadelesini sürdürerek imza tanığı ile ilgili sorunu içinde bulunduğumuz bu hafta içerisinde görüşülecek torba yasaya da ekletmiş oldular. İnşallah bir kazaya uğramadan torba yasayla beraber bu da geçer.

Sevgili okurlar,  ben fazla uzun yazmayı sevmem. Usta bir yazar da değilim. Anayasanın ilgili maddelerini yukarda yazdığım gibi sizlerle paylaşmak istedim. Amacım bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Eğer bir üzüm elde edebilirsek, bunu da önce ihtiyaç sahiplerine ikram etmek gerekir diye düşünüyorum.

Değerli okurlar bu vesileyle 2011yılınızı en içten duygularla kutlar, her şeyin gönlünüzce gerçekleşmesini temenni ederim. Gelecek sayılarda buluşmak üzere esen kalın.