Sürgün Yasasına Karşı Mücadelenin Zaferi Ocak 2011 Başyazı - Turhan İÇLİ

ÇANKAYA BELEDİYESİNİN GÖRME ENGELLİLER İÇİN YAPTIĞI YOLU TEST ETTİK.

 İYİ NİYETLİ ANCAK YETERSİZ 6 OCAK 2011

 Hepinizin bildiği gibi, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylamasıyla, anayasamızın “eşitlik “ başlıklı 10.maddesine, engellileri de kapsayan bir tümce eklenmişti. Bu tümceyle engelliler için pozitif ayrımcı önlemlerin yolunun açıldığı iddia edilmişti. Neydi bu tümce? “çocuklar, yaşlılar, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri gaziler ve engelliler için alınacak önlemler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.”

Görünüşte son derece masum, ama gerçekte sapına dek himayeci bir düzenleme. Bu düzenlemeyle engelliler için tehlikeli bir sürecin yolunun açıldığını döne döne anlatmıştık o günler.”siz anayasaya “ “hayır” diyeceksiniz de onun gerekçesini hazırlamaya çalışıyorsunuz diyenler çıkmıştı. Onların kulakları çınlasın. Zira daha anayasa değişikliğinin mürekkebi kurumadan, bu yılın Ocak ayı başında şu ünlü torba kanunun 64.maddesiyle 4857 sayılı iş kanununun 30.maddesine bir ek yapılmak istendi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer bu ek düzenlemeyle engellilerin istihdam alanının genişletileceğini iddia ediyordu. Görme engelli milletvekilimiz Sayın Lokman Ayva ise, aksine, bu düzenlemenin ayrımcı bir nitelik taşıdığını ileri sürerek kendi partisinin bakanı ile köprüleri atıyor; engellilere yönelik ayrımcı bir düzenleme getirmek istediği için Sayın Ömer Dinçer’in istifasını istiyordu. Sayın Lokman Ayva “ben anayasanın 10.maddesine evet demekle yalnışmı yaptım diye soruyordu kendi kendine. Evet, bize göre yanlış yapmıştı. Zira torba kanunla getirilmek istenen düzenleme, 10.maddeye eklenen tümcenin ilk acı meyvesiydi. Nasıl mı? Anlatalım.

4857 sayılı iş kanunun 10.maddesine eklenmek istenen tümce aynen şöyle idi.

“İşin niteliği veya teminde güçlük nedeniyle iş yerinde kısmen veya tamamen özürlü çalıştırma konusunda güçlük yaşayan işverenler; doğrudan veya dolaylı olarak % 50 veya daha fazla ortaklığının olduğu holding bünyesi veya bağlı şirketler içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde ve organize sanayi bölgelerinde kurulacak ortak işletmelerde çalıştırılmasını sağlamak suretiyle bu maddede öngörülen yükümlülüklerini yerine getirebilirler.”

Ne kadar masum görünüşlü bir düzenleme. Öyle değil mi? Ama bir o kadar da ayrımcı, aşağılayıcı ve dışlayıcı. Demek istiyor ki: ey işverenler! İstihdam etmekle yükümlü olduğunuz engellileri, çeşitli nedenlerle istihdam etmekte güçlük mü çekiyorsunuz? Üzülmeyin; size, bu engellileri % 50 ortak olacağınız veya organize sanayi bölgelerinde kuracağınız işletmelerde ilk defa işe alınacak işçi statüsünde istihdam ederek bu yükümlülükten kurtulma imkânı sağlıyoruz.”

Şimdi bu düzenleme ile engellilere mi, yoksa işverenlere mi kıyak geçildiğini hep birlikte düşünelim.

Biliyorsunuz, engellileri istihdam etmekten kaçınan kuruluşlar genellikle yüzü müşteriye dönük olan holdingler ya da bankalardır. Bu kuruluşlar, müşterilerinin karşısına engelli işçi çıkarmak istemiyorlar. Bankolarda, veznelerde tekerlekli sandalyede oturan koltuk değnekli, kambur, kör, hasılı eğri büğrü işçi görünmesi vizyonlarını bozuyor. Onları görünmez kılmak istiyorlar. Bu nedenle de kıyıda, köşede, gözden ırak yerlerde organize sanayi bölgelerinde kurdukları işletmelerde çalıştırmayı yeğliyorlar.

İkinci olarak, bu kıyıda, köşede kurdukları işletmelerde istihdam edecekleri engelli işçileri, ilk defa işe alacakları için asgari ücretle çalıştırma olanağına kavuşacaklar. Böylece çalıştırmadıkları her işçi başına ödemek zorunda kalacakları 1550 TL’nin üzerindeki para cezasından da ucuz bir seçenekle kurtulmuş olacaklar. Oysa söz gelişi bir bankada istihdam edilecek olan bir engelli işçi, diğer arkadaşlarıyla aynı ücreti alacaktı. Çünkü aynı işi yapıyor olacaktı. Böylece eşit işe eşit ücret ödeme kuralı da bozulmuş oluyor.

Bu düzenleme, işverenleri taşeron firmalar kurarak engellileri buralarda istihdam etmeye zorluyor. Düşünün bir kere: organize sanayi bölgelerinde kurulmuş firmalarda asgari ücretle çalışıyor görünen yüzlerce engelli. Buralar hiç kuşku yok ki, gerçek üretim merkezleri değil, engellileri toplayıp gözden ırak tuttukları temerküz kampları olacak. Buralarda üretim adına bir şey yapılmayacak. Bir süre sonra engelli işçilere “siz gidin evinizde oturun. Aydan aya gelip maaşınızı alın.” Denilecek hatta daha sonra da : “siz rahatınızı bozmayın biz maaşlarınızı banka hesaplarınıza yatırırız denilecek.

Özetlemek gerekirse bu düzenlemeyle engelliler gerçek üretim ve hizmet sürecinin dışına sürülecek. Toplumsal yaşamın dışına sürülecek. Temerküz kampı haline getirilmiş firmalarda ya da evlerinde hapis edilecekler.

Bu düzenlemeyle engellilere denilmek istenen şudur.”ey engelli vatandaşlar! Hiç zahmet buyurmayın, biz size bakarız. Asgari ücretten aylık da öderiz. Yeter ki, siz ortalarda görünmeyin, ayakaltında dolaşmayın!”

İşte, Sayın Ömer Dinçer’in getirmek istediği düzenlemenin iç yüzü budur. Sayın Lokman Ayva, onurlu bir insan olduğu için söz konusu ayrımcı, dışlayıcı ve aşağılayıcı düzenlemenin tehlikelerini sezmiş ve onu kesin bir dille red etmiştir. Bu nedenle kendi partisinin bakanı olduğu halde Sayın Ömer Dinçer’e meydan okumuştur. Kuşku yok ki engelliler konfederasyonu bu haklı mücadele de onunla omuz omuza savaşacaktı ; nitekim savaştı da.

Plan bütçe komisyonuna katılıp bir de konuşma yaparak düzenlemenin iç yüzünü gözler önüne serdi. Düzenlemeyi can hıraş 2 saat savunan Sayın Dinçer, komisyon üyelerini ikna edemediğini görünce çareyi, önerisini geriş almakta buldu. Ama bu dönüşünü ben, sevgili arkadaşım lokman ayvanın ve engelli kuruluşlarının ayrımcılık olarak nitelendirdiği yasayı çıkarmış bir bakan unvanını almak istemiyorum Bu yüzden önergemi çekiyorum” diyerek duygusal bir söylemin ardına gizlemeye çalıştı.

Bu, engellilerin ayrımcı anlayışlar karşısındaki büyük zaferidir. Böylece anayasanın 10.maddesine eklenen tuzaklarla dolu düzenlemenin de himayeci niteliği de ortaya çıkmış olmaktadır.