Gölgeler Çekildiğinde Işıklar Yağar Üzerimize (Cahide BİNGÜL İçin) - Şebnem KARAKUŞ

Parti marşlarını duyduğumda bile ağladığım bir şehir vardı, ona benzetiyorum bazen Kendimi. Tekrar uğramaya korkuyorum, hep yanlış durakta inmem bundan belki. Avucumdaki buluttan damlıyorum senin toprağına, ilkyaz tomurcukları derliyorum bağrından. Hiç duymadığım sesin, inadına şarkılar mırıldanıyor ardı ardına. Dudaklarımı sımsıkı kenetlediğimde bir sen işitiyorsun çöl fırtınası yakarışlarımı, biliyorum. “Yattığın yere bir karanfil ekebilsem” diyorum, sen mezarları söküyorsun yerinden.

En son uyurken kime güvenle sarıldığımı anımsamaya çalışıyorum; takvimler dökülüyor raflardan, yaprak yaprak yürüyorum ıssızlığıma. Sahi, sarıldığımda artık üşümediğimi hissettiren kimdi? Hamur açan bir kadının ellerindeki türküydü belki en uzak ve en yakın anım. Belki onun parmak uçlarında yoğruldum da, pişemedim bir türlü. Belki seninle karşılaştığımız ilk türkü de oydu; bundandır yanaklarımdaki tuzun sıcaklığından selamsız geçen okyanuslar, kim bilir…

Bıçak sırtı şarkılara sırtımı döndüm de geldim sana; oysa sen hep bendeydin, bulmamı bekleyerek. Uyurken saçlarımı okşadın, “hepsi geçti” diye fısıldadın kabuslarımdan geçen mermi yaralarını sararken. Elimi boşluğa uzattığımı sandım, ten duvarını aşıp susuzluğuma dokundu şeffaf eellerin.

Herkese armağan bir iz bırakmışsın giderken. Adını kim ansa ışıklar yağıyor üzerlerine. Bedenden giderken bana gelmişsin meğer. İç sesimi mesken tutmuş, bakımsız bahçelerimi evlat edinmişsin. Gözlerimi aşırıyorum tenin duvarından. Dudaklarımın sımsıkı kenetlendiği yerde duruyorsun, Nasırlaşmış yakarışlarımın sargılarını silkeliyorsun. Güneşin değmediği iklimlerimin tozunu alıyorsun çabucak. Adınla başladığım günlerde, ışıklar yağıyor üzerime…