Görme Engellilere Sunulan Özel Rehabilitasyon ve Eğitim Hizmetlerinin Değerlendirilmesi - Önder KÜTAHYALI

GÖRME ENGELLİLERE SUNULAN ÖZEL REHABİLİTASYON ve EĞİTİM HİZMETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

TBMM 2005 yılında özürlüler yasasını çıkararak sosyal devlet olmanın en güzel örneğini vermiştir. 2005 yılında çıkan yasa, Milli Eğitim Bakanhğı”nın engelli çocuklar İçin kurduğu okulların yok denilecek kadar az olması nedeniyle bu çocukların özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde ücretleri, devlet tarafından karşılanan eğitim görebilmelerini

öngörmektedir.

5378 sayılı Yasa ile Özürlülere yönelik politikaların temel esasının ayrımcılıkla mücadele olması hedeflenmiştir. Söz konusu “özürlülük” İbaresinin eklenmesi, Avrupa Birliği Komisyonu’nun ayrımcılık yapılamayacak konuların, hepsinin adının açıkça yazılmasının özellikle gerekli olduğunu belirtmesi açısından da önemlidir. Yasa çıktığında eğitim alan özürlü çocuk sayısı 65 bin iken yasadan sonra bu sayının 190 bine yükseldiğini kaynaklar belirtmektedir.

Gerek Milli Eğitim Bakanlığı’nın özel eğitim kurumlarının yetersizliği nedeniyle, gerekse engelli çocukların eğitim giderlerinin Devletçe karşılanması, engelli çocukların özel eğitimini özel merkezlere mahkûm etmiştir. 2005 yılında yürürlüğe giren ve birçok kesim tarafından olumlu karşılanan5378 sayılı “Özürlüler Kanunuile emredilen engelli eğitimi, Milli Eğitim Bakanlığı”nın altyapı ve kadro yetersizliği nedeniyle gerçekleştirilemeyince son yıllarda birçok kamusal hizmette de örneğini gördüğümüz “hizmet alımı” formülü ile sorun çözümlenmeye çalışılmış ve engellilere yönelik özel eğitim kurumları eğitim sistemimizin bir parçası haline getirilmiştir. Bu eğilimin bir sonucu olarak Milli Eğitim Bakanlığınca ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünce doğrudan doğruya yürütülmesi gereken eğitim, rehabilitasyon ve bakım hizmetleri, son yıllarda yurt sathında pıtırak gibi çoğalan ve şimdiden binin üzerine çıkan Özel Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri ile Özel Bakımevleri tarafından yürütülmekte; bu kuruluşlara her engelli çocuk için devlet bütçesinden her ay için 400–800 YTL arasında ödeme yapılmaktadır. Söz gelişi, Milli Eğitim Bakanlığının Özel Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerine aktardığı aylık tutar 60 Milyon YTL’nin üzerindedir. Bu cazip kazanç kapısı özel sektörün iştahını kabartmış; Özel Eğitim Rehabilitasyon ve Bakım Hizmetlerinin özelliklerini ya da gereklerini bilsin ya da bilmesin pek çok kişinin bu alana yatırım yapmasına yol açmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı ya da Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun bu merkezleri denetleyebilecek nitelikte ve sayıda müfettişi de bulunmadığından verilen hizmetlerin niteliği denetlenememekte; bu yüzden gerçekleştirilen pek çok istismarın ve sahteciliğin önü alınamamaktadır. Engellilere yönelik eğitim, rehabilitasyon ve bakım hizmetleri alanı sansasyonel gelişmelere ve haksız kazanç elde edilmesi tehlikesine açık bir durumda bulunmaktadır. Buradaki aksaklıkları düzenlemek ve devlete yüklediği “maliyet” hesabının yüksek oluşu sonucu hükümet 2007 yılında kanunun uygulamalarına sınırlılık getiren bir genelge çıkartmış ancak bu genelge uygulanamadan kamuoyunun, özellikle engelli kuruluşlarının tepkileri sonucu ve Danıştay’ın yürütmeyi durdurması ile uygulanamamıştır. Bu uygulamalar yapılabilseydi, birçok engelli çocuk en temel haklarından biri olan “eğitim hakkı”nı kaybetmekle yüz yüze gelmiş bulunacaktı. Aralık 2007     ile Temmuz 2008 arasında geçen 8 ayda uygulamada yaşanan büyük değişim ise dudak uçuklatacak cinstendir.

Bu düzenlemede, sadece engel oranı % 20 ve üzerinde olan çocuklar özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde destek eğitimi alma şansı tanınmıştı. Bununla da yetinilmeyen düzenlemede, Milli Eğitim Bakanlığına engel grupları ve derecelerine göre eğitim sürelerini sınırlayabilme yetkisi de tanındı. Böylelikle Bakanlık engelli çocukların aylık 120 saat olan eğitim sürelerini 30 saate, 12 aylık eğitim programlarını ise 3 aya indirilebilecek. Maliye ve Milli Eğitim Bakanlıklarını buluşturan “maliyet” hesabı ise burada saklı; oran sınırlamasıyla şu an özel eğitimden yararlanabilen engelli çocukların sayısı büyük ölçüde azaltılırken, eğitim süresinin kısaltılması yolu ile de eğitim almaya devam edebilecek “şanslı” çocuklar için ödenecek eğitim yardımı kaleminde büyük oranda indirim sağlanarak bütçe yükünün azaltılması hesaplanmıştı.

Bugün 190 bin engelli çocuğa hizmet veren sektörün 40.000 çalışanıyla 100-150 trilyon YTL”lik bir pazar gücüne kavuştuğu ifade edilmekte. 5378 sayılı yasa öncesinde özel eğitim ücretini kendi imkânlarıyla karşılayabilen 30.000 engelli çocuğun yararlanabildiği kurumlarda Temmuz 2008’e kadar 190 000 engelli çocuk eğitim görmekteydi. Aradaki büyük fark (160.000) özel eğitim kurumu sayısında son yıllarda yaşanan patlamayı açıklamasının yanı sıra gerek yasa öncesinde gerekse son düzenleme sonrasında özel eğitime muhtaç olmasına karşın maddi imkânsızlıklar nedeniyle eğitim alamayacak olan engelli çocukların sayısına işaret etmesi açısından da hayli düşündürücüdür. Rakamlar, temel insan haklarından biri olan eğitime maliyet hesabıyla bakan son düzenleme sonrasında özel eğitim kurumlarında eğitim gören engelli çocukların %85″inin tekrar eve, karanlığa mahkûm edileceğini gözler önüne sermektedir.

Özel sektör tarafından engelli çocuklara sunulan eğitim hizmetinin genellikle
olumlu sonuçlar verdiği söylenebilir. Bunun doğal neticesi olarak bu sektör, çok hızlı bir
gelişme göstermiştir. Uygulamanın durdurulmuş olmasına karşın, Maliye Bakanlığı’nın sayıyı azaltmak için yeni düzenlemeler peşinde olduğuna ilişkin izlenimler edinilmektedir.

Sayılarla Engelliler

Yapılan araştırmalar ülkemizdeki engelli sayısının azımsanamayacak bir boyutta olduğunu göstermektedir. Sayıları 8,5 milyonu bulan engelli nüfusumuz toplam nüfusun %12.29’unu oluşturmaktadır.Aileleri ile birlikte toplamda 25 milyon kişiyi ilgilendirdiği tahmin edilen engelli gerçeği, nüfusumuzun yaklaşık l/3″ünü konunun muhatabı konumuna getirmektedir. Türkiye’deki nüfusun yüzde 12.29’unu engelliler oluştururken, erkeklerde özürlülük oranı 11.10, kadınlarda ise yüzde 13.45 oranındadır. Engelli nüfusu içinde birden fazla engeli bulunanların oranı ise yüzde 11,4.

Sosyo-ekonomik veriler Türkiye’nin özürlü gerçeği karşısında nasıl sınıfta kaldığını gözler önüne sermektedir:

—Toplam nüfus içinde okuma yazma bilmeyenlerin oranı % 12,94 iken bu oran engellilerde %36,33″e fırlamakta. Özürlü kadınların neredeyse yarısının (% 48,01) okuma yazma bilmediği Ülkemizde, engelli nüfusun sadece % 2,42″si Üniversite mezunudur. Görme engellilerin eğitim durumunu ayrıntılandırdığımız zaman şöyle bir tablo çıkmaktadır.

Görme Engellilerin Eğitim Durumu

Eğitim Düzeyleri

Sayı

Yüzde

Geçerli Yüzde

Okuryazar değil

135.632

32,9

34,9

Okuryazar fakat bir okul bitirmemiş

56.371

13,7

14,5

İlkokul

130.438

31,6

33,6

İlköğretim

6.269

1,5

1,6

Ortaokul

22.115

5,4

5,7

Orta ve dengi meslek

1.116

0,3

0,3

Lise

23.789

5,8

6,1

Lise ve dengi meslek

4.323

1,0

1,1

Yüksekokul veya fakülte

8.278

2,0

2,1

Yüksek lisans, doktora

204

0,09

0,1

Toplam

388.535

94,2

100,0

Görme engeline sahip bireylerin eğitim düzeyleri genel olarak engelli nüfusun eğitim düzeyine oldukça benzerlik göstermektedir. Okur-yazar olmayanlarla İlkokul mezunu olanların oranı biri birine denk sayılabilir. Diğer öğretim kademelerinde bu oranın %5 civarında olduğu Üniversite bitirenlerin sayısının ancak %2dolaylarında olduğu gözlemlenmektedir.

—Türkiye’deki engellilerin dağılımına engel gruplarına göre baktığımızda ise yüzde 12.29’luk

Oranının içinde, yüzde 1.25’inin ortopedik, binde 60’ının görme, binde 37’sinin işitme, yüzde

4.8’inin zihinsel ve yüzde 9.70”nin ise diğer engel çeşitlerinden birine sahip olduğu

görülmekte.

—21,71 olan işgücüne katılım oranı,  her beş özürlüden sadece birinin iş bulabildiğini

gösterirken bu oran kentlerde %25,61 kırda ise %17,76″da kalmakta. Erkeklerde işgücüne

katılım oranı %32,2 olurken bu rakam özürlü kadınlarda sadece %6,71.

Görme engellilerin neden iş aramadıklarına ilişkin dağılım da şöyledir.

İş Aramama Nedeni

 

Bedensel E.

Görme E.

İşitme E.

Konuşma E.

Zihinsel E.

Öğrenci

32.735

21.864

13.201

12.974

11.865

Ev kadını/kızı

185.347

103.845

61.076

29.631

32.235

Emekli

86.685

45.252

29.905

12.375

4.918

Gelir sahibi

10.457

6.734

3.514

995

2.149

Çalışamaz

146447

41211

29869

69904

156543

İş bulamıyor

30.083

12.041

8.955

15.698

19.194

İşe başlayacak

685

513

237

0

0

Diğer

50.943

36.638

17.788

10.703

18.257

0

312.139

144.043

87.737

110.124

85.102

9

2.110

170

527

602

978

Toplam

857.631

412.311

252.809

263.006

331.241

 

Bedensel E.%

Görme E.%

İşitme E.

Konuşma E.

Zihinsel E.

Öğrenci

6,0

8,2

8,0

8,5

4,8

Ev kadını/kızı

34,1

38,7

37,1

19,5

13,1

Emekli

16,0

16,9

18,2

8,1

2,0

Gelir sahibi

1,9

2,5

2,1

0,7

9

Çalışamaz

27,0

15,4

18,2

45,9

63,9

İş bulamıyor

5,5

4,5

5,4

10,3

7,8

İşe başlayacak

0,1

0,2

0,1

7,0

7,4

Diğer

9,4

13,7

10,8

8,5

4,8

Toplam

100,0%

100,0%

100,0%

100,0%

100,0%

Tabloda verilen yüzdeler, kayıp ve bilinmeyenler (0 ve 9) çıkarıldıktan sonra geçerli olan yüzdelere karşılık gelmektedir. Buna göre değerlendirildiğinde, en fazla zihinsel engellilerin (%63,9), ikinci olarak konuşma engeli bulunanların (%45,9) “çalışamaz” durumda olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte, görme engeli bulunanların sadece %15,4’ü, işitme engeli bulunanların %18,2’si ve bedensel engeli bulunanların ise sadece %27’sî için “çalışamaz” yargısında bulunmaktadırlar. Bu verilere göre engellilerin çalışma durumlarına bakıldığında ise, iş yaşamına erişimlerinin kısıtlandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü sadece %15,4’ü için “çalışamaz” denmesine karşın, görme engellilerin sadece %16,8’i çalışma imkânı bulabilmiştir. Bir başka deyişle, her 10 görme engelliden 8’i iş görme olanağına sahip olmasına karşın, bir sosyal alan olarak düşünüldüğünde iş yaşamına ulaşımları kısıtlanmıştır. Benzer durum, bedensel ve işitme engeli bulunanlar için de geçerlidir. Kısacası, engelli bireyin, ev içinde tecrit edilmek suretiyle, kamusal alana erişimi ve orada var olma imkânları kısıtlanmaktadır.

“Engel gruplarının bölgelere dağılımına baktığımızda; Güneydoğu görme engelli oranıyla Karadeniz ise diğer tüm engel türlerinde öne çıkmakta.

—Engelli nüfusumuzu medeni durumları itibariyle incelediğimizde %54,14″ünün evli olmasına karşın   %34,41”inin hiç evlenemediği ortaya çıkıyor.   Evlilik oranı İç Anadolu”da,   hiç evlenmeyenlerin oranı ise Akdeniz”de daha yüksek.

—Sosyal güvenliğe sahip olma oranlarını incelediğimizde engellilerin % 52,45″inin herhangi bir güvenceye sahip olmadığı ortaya çıkmakta. Bu oran kırsal alanlarda %64,85″i bulurken Doğu ve Güneydoğu Anadolu”da tavan yapmakta.

—Engelin ortaya çıkma zamanı bakımından istatistikleri incelendiğimizde; sonradan oluşan

engelliliğin, doğuştan var olana göre tüm engel türlerinde daha fazla olduğu ortaya çıkmakta.

Farkın en aza indiği engel grubu ise zihinsel engelliler olarak karşımıza çıkmaktadır.

8.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları yasası ikinci madde ( k } bendi ‘Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi: Özel eğitim gerektiren bireylerin konuşma ve dil gelişim güçlüğü, ses bozuklukları, zihinsel, fiziksel, duyusal, sosyal, duygusal veya davranış problemlerini ortadan kaldırmak ya da etkilerini en az seviyeye indirmek, yeteneklerini yeniden en üst seviyeye çıkarmak, temel öz bakım becerilerini ve bağımsız yaşam becerilerini geliştirmek ve topluma uyumlarını sağlamak amacıyla faaliyet gösteren özel öğretim kurumlarını, kapsar diyerek Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğe bağlı olan kurumların tümünü Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlamaktadır. Böylece kurumlara bir standart getirtilmeye çalışılmıştır. Buna bağlı olarak çıkartılan uygulama yönetmeliği daha önce de değinildiği gibi, tepkiler üzerine şimdilik durdurulmakla birlikte bu konudaki düzenleme çalışmalarının devam ettiği düşünülmektedir.

Görme engellilerin eğitimi açısından konu değerlendirilecek olursa, eğitim sürecine iki farklı yönden yaklaşılmaktadır. Bunlardan birincisi ayrı örgün eğitim kurumlarında, okul çağına gelen, görme engellilerin eğitimlerini almalarıdır. İkincisi ise ayrı eğitim kurumlarına giden ya da ya okula başlama yaşı geçmiş olan ya da okula devam etmekle birlikte destek özel eğitim alması gereken yahut birden fazla engeli bulunan ve başat engeli görme yetersizliği olan çocukların devam ettiği. Özel Özel eğitim ve Rehabilitasyon kurumları gelmektedir. Mevcut körler okullarında atıl kapasitenin olduğu gözlemlenirken bunda en büyük etmenin ya ailelerin engelli çocuklarını yatılı kurumlara yollamak istemeleri ya da kurumlardan haberdar olmayışları kadar erken eğitimde neler yapılması gerektiği konusundaki bilgi eksiklikleri nedeniyle görme engelli çocuğun başka engelleri de varmış gibi davranmaları sonucu, tüm gelişim alanlarında sorunları bulunan çok engelli konumuna sokulmaları olağan görme engelliler okulları dışında, rehabilitasyon merkezlerinde eğitim almalarını gerekli kılmaktadır.

Görme engellilere rastlama olasılığı, zihin engellilere göre düşük olduğu için doğal olarak ilgili kurum sayıları ve buralara devam eden öğrenci nüfusu da daha düşük sayıdadır. Ancak son yıllarda mikro enjeksiyon yöntemi ile çoklu doğumların sayılarındaki artış, prematür yada düşük doğum ağırlıklı çoklu doğumların sayısını da artırmıştır. Bunun doğal sonucu olarak küvezlere konulan çocuk sayısındaki artış, gerekli uzman sayısının azlığı nedeniyle, oksijen ve ışık ayarlaması yapılmamış olan bu makinelere konan bebeklerde RETİNOPATİ denilen ve değişik derecede görme engelli çocuğun sayısında önemli derecede artışlar göstermesine neden olmaktadır. Bu nedenle görme engelliler için erken çocukluk alanına hizmet veren Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri sayısında artış olabileceği ve bunlardan da çok engelli çocukların destek eğitim alabilecekleri olasılığı oldukça yüksektir.

Görme engelliler için özel özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin bir çok işlevi bulunmaktadır. Bunları şöylece sıralamak olasıdır.

Okul çağına gelmiş olan çocuklara destek özel eğitim vermek,

  1.        Okul öncesi dönemdeki çocuklara özel eğitim vererek örgün eğitime hazırlamak,
  2.        Okul çağını aşmış ve herhangi bir beceriye sahip olmayan görme engelli bireylere mesleki eğitim vermek,
  3.        Sonradan görme gücü zedelenmiş olanlara, temel öz bakım ve günlük yaşam becerilerini kazandırmak ve çok engelli görme özürlüleri kendine yeterli hale getirmek.

Bu işlevlerden, rehabilitasyon merkezleri gözlemlediğimiz kadarıyla, 1. maddedeki destek özel eğitim hizmetlerini yerine getirmektedir

Sonuç olarak, görme engelliler alanındaki rehabilitasyon kurumlarının alanın eksiği olan konularda çok başarılı kurumlar olduğunu söylemek olası değil. Daha çok çeşitli alanlarda destek eğitim alması gerekenlere ek özel eğitim veren kurumlar durumundadırlar. Mutlaka düzenlenmeleri gerekmektedir.