Engelliler İçin 2006 Aynasından Yansıyanlar - Turhan İÇLİ

Muhtaçlık Yasası Açlık Yasasına Mı Dönüştü?

2005 yılı Bütünlüklü Kapsamlı Özürlüler Yasasının çıkarılması mücadelesinin zaferi nedeniyle büyük coşkularla yaşanmıştı. Yasanın yaşama geçirilmesi için çıkarılacak yönetmelikleri bekliyor ve katkılarımızı sunmaya çalışıyorduk. Hiç kuşku yok ki, uzun ve büyük mücadeleler sayesinde çıkarılması başarılan Özürlüler Yasasına göre hazırlanması gereken yönetmelikler de Yasanın şanına uygun olacaktı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Engellilerin yasa ile yeşermeye başlayan umutları, anılan yönetmelikler 2006 yılı ortasında bir bir çıkmaya başlayınca sönüverdi. Zira bu yönetmeliklerin çoğu ölü doğmuştu, bazıları ise adeta yasayla elde edilen kazanımın kökünü kurutmak için bir tırpan gibi kullanılıyordu.

Söz gelişi ÖZEL MESLEKİ REHABİLİTASYON MERKEZLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK, gerekli yasal alt yapısı oluşturulamadığı için uygulanamıyor.

Bu yönetmelikten cesaret alarak kurulmaya kalkışan bir Özel Mesleki Rehabilitasyon Merkezinin kısa sürede iflas edeceği kesin. Zira mesleki eğitim için bütçeye konulmuş bir ödenek yok. Ayrıca, hangi meslek alanlarının hangi engel guruplarına uygulanabileceğine ilişkin mevzuat çalışması yapılmamış.

Yine, Korumalı İşyerleri Hakkında Yönetmelikte tamamıyla göstermelik düzenlemelerden biri. Zira korumalı işyeri deyince ilk akla gelen, ağır derecedeki engellilerin çalıştırıldığı bu işyerlerine vergi bağışıklığı, kredi kolaylığı, sübvansiyon ve pazar tekeli gibi avantajların hiçbiri yönetmelikte yer almıyor. Kim, niçin korumalı işyeri kursun? Bakım hizmetleriyle ilgili olarak çıkan yönetmelikler, daha uygulama alanı bulamadan değiştirilmek zorunda kaldılar. Zira 2007 yılı başında çıkan bir yasa değişikliği ile 2828 sayılı yasanın bakım hizmetlerine ilişkin Ek 7. maddesi tamamıyla değişti. Böylece ona bağlı olarak çıkarılan yönetmelikler de işlevsiz hale geldi. Altınoktanın Sesi sayfalarından özürlüler yasasının bir eksiği olarak defalarca duyurulmuştu. Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına bağlı olmayan engellilere ücretsiz bakım hizmeti sunup, devlete prim ödeyen Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına bağlı vatandaşların engelli çocukları için böyle bir hizmetin sunulmamış olması, açık bir çelişki ve haksızlıktır. Nihayet, bu haksızlığı gidermek için”görme engelli milletvekilimiz Sayın Lokman Ayva, kolları sıvadı ve bir değişiklik teklifi hazırlayarak, TBMM’ye sundu. Teklif, bazı küçük değişikliklerle meclis komisyonlarından geçerek, genel kurulda görüşülüp kabul edildi. Bu teklifle, Özürlüler Yasasının 30. maddesiyle, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununa eklenen Ek 7. madde tamamen değiştiriliyor. Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına tabi olup olmadığına bakılmaksızın, engelli bireyi bulunan ailelerin tüm gelirleri toplanacak ve aile birey sayısına bölünecek. Birey başına düşen pay asgari ücretin üçte ikisinden az ise ücretsiz bakım hizmeti sunulacak. Bize göre bu limitin asgari ücret olması doğru olurdu. Zira, yazımızın devamında da okuyacağınız gibi yasalarımızda, muhtaçlık tanımı esas itibariyle asgari ücret üzerinden yapılmaktadır. Ama, bu yasa değişikliğini de ilerleme olarak kabul etmek mümkündür. Bu yüzden Sayın Lokman Ayva’yı kutluyoruz.

20 Haziran 2006 tarihinde çıkarılan 65 YAŞINI DOLDURMUŞ MUHTAÇ, GÜÇSÜZ VE KİMSESİZ TÜRK VATANDAŞLARI İLE ÖZÜRLÜ VE MUHTAÇ TÜRK VATANDAŞLARINA AYLIK BAĞLANMASI HAKKINDA YÖNETMELİ’ğin dar bir görüşle uygulama sahasına sokulması, engellilerin korkulu düşü oluyor. Çeşitli nedenlerle durumunda değişiklik meydana gelip, muhtaçlık aylığı hakkını yitirenlere 3000 ile 5000 YTL arasında borçlar çıkarılıyor ve %50 fazlasıyla ödenmesi isteniyor. Bir zamanlar hasbelkader sigortalı olup, daha sonra işten çıkmış engellilerin, muhtaçlık aylığı kesiliyor; bazı engellilere, işsiz eşi olduğu halde bakmakla yükümlü kimsesi var diye aylık bağlanmıyor. Hakkında borç çıkartılıp kapısına dayanılan engelli sayısı onbinleri geçti. Ortalık toz duman içerisinde.

Denebilir ki, engelliler için 2006 aynasında yansıyan en önemli kazanım, Birleşmiş Milletler tarafından 13 Aralık 2006 tarihinde kabul edilen Uluslar arası Engelli Hakları Sözleşmesi’dir. Daha önceki sayılarımızda ayrıntılarıyla açıkladığımız gibi bu sözleşmenin çıkarılmasında Türkiye Körler Federasyonunun rolü belirleyicidir. Ne yazık ki, Türkiye Birleşmiş Milletler nezdinde bu sürecin gelişmesi için hiçbir katkı koymamıştır. Söz konusu sözleşmeyi öneren ülkeler arasında Türkiye’nin bulunmaması ayrı bir üzüntü kaynağıdır. 2007 yılında en önemli görev, bu sözleşmenin T.C Hükümeti tarafından ivedilikle imzalanıp, TBMM’ce de onaylanıp, ülkemizin sözleşmeyi imzalayan ilk 20 ülke arasına katılmasının sağlanmasıdır. Bu sözleşmeyi imzalayan ilk 20 üye 6 ay içerisinde uluslar arası bir konferansa çağrılacaklardır. Türkiye bunların içerisinde mutlaka yer almalı ve Türkiye Körler Federasyonunun yaptığı öncülüğü gecikmeli de olsa yerine getirmelidir.

 

Değerli dinleyenler,

Yukarıda engelliler açısından 2022 sayılı yasa ve ona bağlı olarak çıkarılan yönetmeliğin yarattığı acı sonuçları ifade etmiştik. Bu yönetmeliğin uygulamalarıyla gündeme gelen kaçınılmaz soru şudur. Muhtaçlık yasası açlık yasasına mı dönüştü? Evet. Biz bu kanaatteyiz. Gerçekten de 1976 yılında sosyal devlet olmanın bir gereği olarak güzel duygularla çıkarılan 2022 sayılı muhtaçlık kanunu, bugünkü uygulamalarıyla ve temel görüşleriyle bir açlık yasasına dönüşmüştür. Nasıl mı? Şimdi size söz konusu yasanın anayasaya, anılan yönetmeliğin de yasaya aykırılığı gerekçesiyle Danıştay’da açmış olduğumuz davanın gerekçe bölümünü sunuyoruz. Bu gerekçeyi okuduğunuzda belki siz de bize hak vereceksiniz. Hep birlikte dinleyelim.

YÖNETMELİĞİN 23’ÜNCÜ MADDESİNİN KANUNA AYKIRI OLDUĞU SAVIMIZ

I. Davaya konu işlem ile dayanağını oluşturan yönetmeliğin 23. Maddesi 2022 sayılı Kanunun 3’üncü maddesine aykırıdır. Şöyle ki:

2022 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin 3’üncü paragrafı aynen şöyledir: “Peşin verilen gelir ve aylıklar durum değişikliği veya ölüm halinde geri alınmaz. Ancak, aylık bağlama ile ilgili geçim şartının kalkması halinde, aylıklar bu şartın kalktığı tarihi takip eden dönem başından itibaren kesilir.”

2022 sayılı Kanuna göre aylık almakta iken durumunda değişiklik meydana gelmesi nedeni ile aylık hakkını kaybedenlere uygulanan yaptırım, yalnızca aylığın kesilmesinden ibarettir.

Buna karşılık Kanunun 5.inci maddesi yapılan ödemelerin hangi hallerde yüzde 50 fazlasıyla geri alınacağını düzenlemiş bulunmaktadır. “Bu kanuna göre aylığa hak kazanmak üzere düzenlenen belgelerin gerçeğe uymadığı tespit edildiği takdirde, ödenen aylıklar %50 fazlası ile geri alındığı gibi, belgeleri düzenleyen ve kullananlar hakkında ayrıca genel hükümlere göre ceza kovuşturması yapılır”. Görüldüğü gibi “aylık bağlama ile ilgili geçim şartının kalkması hali” burada ifade edilmemiştir.

 

Olayımızda vekil edenimin muhtaç aylığına başvuru sırasında ibraz ettiği belgelerin hiç birinde sahtecilik söz konusu değildir. Vekil edenimin muhtaç aylığını almakta iken durumunda bir değişiklik meydana gelmiş; bu değişiklikle vekil edenim muhtaç aylığı alma hakkını yitirmiştir. Dolayısı ile Kanunun 3’üncü maddesinin 3’üncü paragrafındaki düzenlemeye göre vekil edenime aylığın kesilmesinden başka bir yaptırım uygulanmaması gerekir.

Oysa anılan yönetmeliğin 22’inci maddesi ile Kanunda bulunmayan bir “bildirim yükümlülüğü” getirilmiş, 23’üncü madde ile de bildirim yükümlülüğüne uyulmaması durumu; yine kanunda yer almadığı halde, %50 fazlasıyla geri alma yaptırımına bağlanmıştır. Kanunda öngörülmeyen bir cezanın Yönetmelikle öngörülmesi ve cezai hükümlerin bireyin aleyhinde olacak şekilde genişletilmesi hukukun temel ilkelerine aykırıdır. Bu nedenle söz konusu yönetmeliğin 23’üncü maddesi kanunun 3’üncü maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.

2022 SAYILI KANUNUN ANAYASAYA AYKIRILIĞI İTİRAZIMIZ

II. a) 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun l’inci maddesi Anayasamızın Başlangıç hükümleri, 2’inci, 10’uncu ve 61’inci maddelerine aykırıdır.

Anayasamızın Başlangıç hükümleri arasında yer alan “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu” hükmü, Devletin sosyal niteliğine vurgu yapmaktadır.

Anayasanın Cumhuriyetin Nitelikleri başlıklı 2’inci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin “…. başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğu da belirtilmektedir.

Anayasanın 10’uncu maddesi de herkesin “…dil, ırk, renk. cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit” olduğu hükmüne amirdir. Maddede yer alan “ve benzeri sebeplerle” ibaresinin özürlülük durumunu da kapsayacağı açıktır. Yine 1982 Anayasasının “Sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekenler” başlıklı 61 ‘inci maddesi aynen, şöyledir:

“Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.

Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır.

Yaşlılar, Devletçe korunur. Yaşlılara Devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir.

Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır.

Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur”.

2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun Anayasanın bu amir hükmünün yerine getirilmesi açısından son derece önemlidir. Bu Kanunla Anayasanın sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak muhtaç durumdaki yaşlılar ile özürlülerin yaşamlarım sürdürebilecekleri belirli bir gelire kavuşturulmaları amaçlanmıştır. Ne var ki söz konusu Kanun, belirlediği muhtaçlık kriterleri ile yaşlılar ve özürlülere, Anayasanın başlangıç ilkelerinde belirtilen “onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisi” tanımamaktadır. Söz konusu Kanun bir “muhtaçlık kanunu” olmasına rağmen gerçekçi muhtaçlık kriterleri belirleyememiştir. Kanunda belirtilen muhtaçlık kriterlerinin uygulanması ile değil onurlu bir hayat sürdürme, maddî ve manevî varlığını geliştirme, yaşamda kalmaya yetecek düzeyde dahi bir gelir elde etme imkânı yoktur.

2022 Sayılı Kanuna göre yaşlılara ve özürlülere aylık ödenmesi; kendisine kanunen bakmakla mükellef kimsesi bulunmama, sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birisinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlanmama, nafaka bağlanmamış veya bağlanması mümkün olmama, mahkeme kararıyla veya doğrudan doğruya kanunla bağlanmış herhangi bir devamlı gelire sahip bulunmama koşullarına bağlanmıştır. Bu koşulları taşıyan yaşlı ya da özürlüler “muhtaç” kabul edilerek günümüz koşullarında sadece 63 YTL aylık bağlanmaktadır.

Türk-İş’in yaptırdığı ve kamuoyuna ilan ettiği araştırma sonucuna göre; 2006 yılı Eylül ayı itibariyle bir tek kişinin sadece zorunlu gıda maddelerini satın alıp hayatta kalabilmesi için sahip olması gereken aylık gelir 161.42 YTL’dir. Türk Harb-İş Sendikasının SEPAM adlı araştırma biriminin 2006 yılı Aralık ayı itibariyle açlık sınırı için verdiği rakam, 149.39 YTL’dir. SEPAM’ın, 2006 yılı Aralık ayı sonu itibariyle, tek bir kişi için verdiği yoksulluk sınırı 1.117.53 YTL’dir. Diğer araştırma sonuçları da yaklaşık değerler vermektedir.

Günümüz koşullarında 63 YTL gelirin açlık sınırının bile altında kaldığı apaçık ortadadır. Türkiye’de yaşayan herkes, 63 YTL ile barınma, ısınma, giyinme gibi temel ihtiyaçların karşılanması bir yana hayatta kalabilmek için gerekli gıda maddelerinin bile alınamayacağını bilmektedir.

Çeşitli yasaların tanımladığı muhtaçlık kavramı, tek bir kişinin yaşayabilmesi için gerekli beslenme, barınma, ısınma, aydınlanma, giyinme, ulaşım gibi temel gereksinimleri asgari ölçüde karşılamaya yetecek harcamaları ifade etmektedir. Bu harcamaların asgari düzeyde karşılanacağı gelir miktarı, çalışanlar için asgari ücret olarak tanımlanmakta; işveren ve işçi örgütleriyle devlet temsilcilerinin oluşturduğu kurullarda, ülkenin gerçekleri dikkate alınarak saptanmaktadır. Kanunlarımızda ve bu kanunlara dayalı olarak çıkartılan yönetmeliklerde muhtaçlıkla ilgili tanımlar genellikle asgari ücret esas alınarak yapılmaktadır.

Söz gelişi 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 108. maddesi muhtaçlık tanımını şöyle yapmaktadır: “4857 sayılı İş Kanununun 39’uncu maddesi uyarınca 16 yaşından büyük işçiler için tespit edilen asgarî ücretin net tutarından daha az aylık geliri olup, kendisini ve Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre bakmaya mecbur olduğu ailesi fertlerini geçindirmeye yetecek kadar malı (para veya o mahiyetteki kıymetler dahil) olmayanlar bu Kanunun uygulanmasında muhtaç sayılırlar”.

2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun 9’uncu maddesinin (d) bendinde “Yoksulluk içinde olup da temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve yaşamlarını en düşük düzeyde dahi sürdürmekte güçlük çeken kişi ve ailelere kaynakların yeterliliği ölçüsünde ayni ve nakdi yardımlarda bulunmak amacıyla gerekli hizmet ve programlan geliştirmek ve uygulamak” kurumun görevleri arasında sayılmıştır. Aynı Kanunun 26’ıncı maddesine göre çıkarılan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Ayni ve Nakdi Yardım Yönetmeliğinin 4’üncü maddesinde ise muhtaçlık tanımı “Kendisini, eşini ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarını, anne ve babasını, bulundukları mahallin hayat şartlarına göre asgari seviyede geçindirmeye yetecek geliri, malı veya kazancı bulunmama hali” olarak yapılmıştır.

Yine 4341 Sayılı Muhtaç Erbaş ve Er Ailelerinin Ücretsiz Tedavisi Hakkında Kanunun 6’ncı maddesi uyarınca çıkarılan Muhtaç Erbaş ve Er Ailelerinin Ücretsiz Tedavisi Hakkında Yönetmeliğin 4’üncü maddesinde muhtaç kişi: “Hiçbir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altında bulunmayan, Türkiye’de ikamet eden ve bu Yönetmelik ile öngörülen usul ve esaslar çerçevesinde belirlenecek aylık geliri veya aile içindeki gelir payı; 1475 Sayılı İş Kanununa göre tespit edilen brüt asgari ücret kadar veya ondan az olan kişi” olarak tarif edilmektedir.

Yukarıdaki örneklerden de açıkça anlaşılacağı gibi yürürlükte bulunan çeşitli kanun ve yönetmeliklerimiz muhtaçlığı, yaşayabilmek için zorunlu giderlerin altında gelire sahip olma durumu olarak tanımlarken, 4857 Sayılı Kanunda ön görülen asgari ücreti (kimi zaman net tutarı, kimi zaman brüt tutarı kimi zaman da bakmakla yükümlü olunan tüm aile üyelerini kapsayacak şekilde daha yüksek bir tutarı) esas almaktadır. Oysa 2022 sayılı Kanunun muhtaçlık kavramı için öngördüğü kriterler genel kabul gören muhtaçlık kavramı kriterlerinden ayrılarak asgari ücretin çok çok altında kalmaktadır. 2022 sayılı Kanunun “muhtaçlık” kavramına getirdiği farklı yaklaşım gerek kavram gerekse uygulama sonuçları bakımından ciddi eşitsizlikler doğurmaktadır.

2022 sayılı Kanunun “muhtaçlık” kriterlerine göre belirlenen ve yaşlılara ve özürlülere ödenen aylık ile Anayasamızın başlangıç ilkelerinde belirlenen onurlu bir hayat sürdürme, maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisi çiğnenmektedir. Bu durum 2. maddede ifadesini bulan sosyal devlet ilkesine, 10. maddede yer alan herkesin kanun önünde eşit olduğu ilkesine de ters düşmektedir. Böylece Anayasamızın 61. maddesinde yer alan sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekenler arasında sayılan yaşlıları ve özürlüleri koruma görevi yerine getirilmemiş olmaktadır.

b) Öte yandan 2022 Sayılı Kanunun 5’inci maddesinde yer alan “Bu Kanuna göre aylığa hak kazanmak üzere düzenlenen belgelerin gerçeğe uymadığı tespit edildiği takdirde, ödenen aylıkların % 50 fazlası ile geri alınacağına ilişkin düzenleme de Anayasanın başlangıç hükümlerine, 2’inci, 10’uncu ve 61’inci maddelerine aykırıdır. Şöyle ki:

3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunun l’inci ve 2’inci maddeleri aynen şöyledir. “Kanuni faiz Madde 1 – Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde on iki oranı üzerinden yapılır.

Bakanlar Kurulu, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir/1) Temerrüt faizi Madde 2 -Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1 inci maddede belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur”.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faiz oranından beş puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur.

Temerrüt faizi miktarının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, akdi faiz miktarı yukarıdaki fıkralarda öngörülen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi, akdi faiz miktarından az olamaz.”

Buna karşılık muhtaçların korunması amacıyla çıkarılmış olan 2022 sayılı kanunun 5’inci maddesi “Bu Kanuna göre aylığa hak kazanmak üzere düzenlenen belgelerin gerçeğe uymadığı tespit edildiği takdirde, ödenen aylıklar % 50 fazlası ile geri alınacağına hükmetmektedir. Bu düzenleme, günün gerçeklerine ve hakkaniyet ölçülerine aykırı olduğu gibi Anayasamızın başlangıç hükümlerine, 2’inci, lO’uncu ve yaşlıların ve özürlülerin korumasını emreden 61’inci maddesine de aykırıdır.

Bu nedenlerle 2022 Sayılı Kanunun l’inci ve 5’inci maddeleri ile bağlantılı diğer maddelerinin iptali için davamızın Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesi amacıyla Anayasa’ya aykırılık defini ileri sürme zorunluluğu doğmuştur.