İzmir'de Körleri Egiten İlk Kurum - Önder KÜTAHYALI

Türkiye’de körlerle sağırlara eğitim veren ilk kurum, 1925 dolaylarında İzmir’de açılmıştır. Cumhuriyet’ten önce İstanbul’da da böyle bir okul olduğu söyleniyor, fakat elimizdeki bilgiler şimdilik aydınlatıcı olmaktan uzaktır.

İlk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İzmir’in Karşıyaka ilçesinde bulunan bir konağı bu kuruma armağan eder. Konak, bir bahçe içinde iki binadan oluşmaktadır.

Sinir hastalıkları uzmanı Necati Kemal Bey, okula müdür olarak atanır. Çok değerli bir hekimdir.

Bir süre Bakırköy Akıl Hastanesi’nin başhekimliğini yapmış olan Fahri Celal, 1953 yılının yaz aylarında Cumhuriyet gazetesinde her Pazar çıkan yazılarından birinde, Necati Kemal Bey’i övgü dolu tümcelerle tanıtmıştır.

Okul, körlerle sağır-dilsizleri eğilmek amacıyla açılmıştır; ama müdür, oraya geri zekalıları da almaktadır. Yaş sınırı yoktur. Örneğin, otuz yaşındaki adamla sekizindeki çocuk aynı sınıfta okuyabilmektedir. Söylendiğine göre geri zekâlılar, körlere karşı her zaman sevecen davranmış, onlara çeşitli hizmetler vermiştir.

 

Necati Kemal Beyokulda aşırı disiplin uygular. Dayak her zaman gündemdedir. Hocamız Doç. Dr.Mithat Enç’in “Bitmeyen Gece”sinde anlattığına göre ayağında lastik ayakkabılar vardır. Böylece en beklenmedik zamanlarda kör öğrencilerin yanına sessizce gelir. Bu sinsi yaklaşım, sonraki yıllarda okuldaki Mürebbiyelerce uygulanmış ve körler açısından onur kırıcı olmuştur.

 

Müdürün körlere verdiği eğitim sınırlıdır. Fransızca ağırlık taşır. Kabartma yazıda. Türkçenin özel harfleri için bu dilin abecesinden alınma simgeler kullanılır. Fizik biliminin ses konusu başta olmak üzere bazı ders metinleri, makinelerle özet biçiminde yazılarak öğrencilere dağıtılmaktadır.

Müzik, okulun en önemli dersidir. Herkes günde dört saat çalgısına çalışmak zorundadır. Öğrenci bu sırada ayakta durur ve sağ ayağıyla tempotutar. Yeger adında bir Alman, körlere piyano ve keman, sağırlara da resim öğretir. Ayrıca klamet, viyolonsel gibi çalgılara da yer verilmektedir.

Yeger, Necati Bey’in yaptığı Fransızca eğitimden yüreklenmiş. Şemsettin Görenel, Havva Sargın gibi öğrencilerine Almanca öğretmeye çalışmıştır. Sonraki yıllarda, onların bu dile ilişkin sınırlı bilgilerine tanık olduğumu anımsıyorum.

Yeger, okulda ileri düzeyde bir salon orkestrası kurar. Topluluk, ünlü operaların ezgileriyle yapılmış Potpurileri çalar. 1933’te. Cumhuriyet’in onuncu yılında, dinleti amacıyla Ankara’ya gidilir. Şemsettin Bey’in anlattığına göre Ankara Numune Hastanesi’nde konuk edilen orkestra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çalmış, dönemin Başbakan’ı İsmet Paşa dinletiyi izlemiştir.

Atatürk ise işleri nedeniyle gelememiş: gönderdiği yazıyla körleri kutlamıştır.

Yeger dinletiden sonra yaklaşık bir hatta kadar Ankara’da kalınmasından, bu sırada körlerin yararına olan bazı olanakların araştırılmasından yanadır: ama Necati Bey ivedilikle İzmir’e döner.

Aradan biraz zaman geçer ve Almanya adına casusluk yaptığı anlaşılan Yeger görevinden alınarak sınır dışı edilir. Kendisinden sonra Turpi adında bir İtalyan kemancı okula gelir. Ayrıca, Tire Bandosu’ndan kovulmuş olan Cemal hocaya görev verilir. Bu arada, Selahattin Göktepe ve Eyüp Ergüder gibi müzikçiler de okulun yetenekli öğlencilerine piyano dersleri verir.

Necati Kemal Bey, öğrencileri Şemsettin Görene! ile Havva Sargın’ı hizmetli kadrolarıyla okulda öğretmen olarak görevlendirir; ancak onun uyguladığı sıkı disiplini “Engizisyon Mezalimi'” sözleriyle nitelendiren Şemsettin Bey, 1937″de okuldan ayrılır. Bu olay, müdürle ilgili yakınmaları daha da körüklemiştir ve Necatı Bey, kendi uzmanlık alanıyla ilgili başka bir göreve atanır. Bunun üzerine Şemsettin Bey görevine geri döner.

 

Necati Bey ‘in ardından, Memduh Bey adında bir memur vekaleten okula atanır. Birkaç ay sonra da Dr. Cahit Tüner müdürlüğe getirilir. Bana verilen bilgilere göre Cahit Bey körlerle sağır-dilsizlerin eğitim yöntemlerini incelemek Üzere kısa süre için Almanya’ ya gönderilmiştir.

Cahit Bey geri zekâlıların okula alınması ve körlere Fransızca öğretilmesi gibi uygulamalara son verir. Yaş sınırına da özen gösterir. Buna göre, 16 yaşını dolduran öğrenciler, hangi sınıfta olduklarına bakılmaksızın mezun edilirler. Öte yandan. 1940’lı yıllarda körlerin müzik eğitimini yönlendirmiş olan Josef Stavrides hocanın okula gelişi de onun zamanında gerçekleştirilen bir yenilik olmuştur.

Cahit Tüner döneminin en önemli olayı, okulun Karşıyaka’dan, Alsancak semtindeki eski İngiliz Hastanesi’nin bulunduğu binaya taşınmasıdır.

Bu ilginç yer, üç büyük binadan oluşmuştur. Ön bahçenin solundaki bina, tipik bir İngiliz evini anımsatmaktadır. Birkaç merdivenle çıkılan yapının alt katında küçük bir sofa ile şömineli üç oda bulunmaktadır. Bu kesim körlerin eğitimine verilmiştir. Üst kat da kızlar yatakhanesi olarak kullanılmıştır. Binanın arka kapısında da lavabolarla tuvaletler yer almaktadır.

Ana bina ise dikdörtgen biçimindedir. Ortasındaki büyük salon, binanın camla kaplı damından gelen ışıkla aydınlanmaktadır. Burası yemekhane olarak kullanılmıştır. Salonun çevresinde de sağırların okuduğu sınıflar vardır. Binanın ön bahçeye bakan kesimi yönetim birimlerine ayrılmıştır.

Üst kat yatakhanedir. Üçüncü bina ise çamaşırhane ve hamamdır. Cahit Bey, bu ana kuruluşa ek olarak arka bahçeye, sağırların eğitildiği işlikleri yaptırır.

Bu bina. Kasım 1951 ‘den sonra “Sağırlar Okulu” olarak kullanıldı. Günümüzde ise Turizm Meslek Lisesi’ dir ve arka bahçedeki işliklerin yerinde bir uygulama oteli vardır.

Değerli okurlarım; buraya dek eleştirilerinize sunduğum iki yazı, körler açısından sabahın olmasına.

Homeros’un deyişiyle “Gül parmaklı Şafak”ın, onlara sunulan eğitimin ufuklarını aydınlatmasına epey zaman olduğunu göstermektedir. Her şeye karşın İzmir’deki okul, bazı kör büyüklerimizi yetiştirmeyi başarmıştır; ancak acıma bilmeyen yaşam gerçekleri, onların bazılarını yazık ki yitime uğratmıştır. Gelecek yazımda, bu değerli insanlar hakkında bilgi vermeye çalışacağım.