İnsan Hakları Açısından Görme Engelli Kadın – Turhan İÇLİ

İnsan hakları kavramı insanlığın gündemine, aydınlanma devrimiyle birlikte girdi. Amerikan Bağımsızlık Mücadelesi ve Fransız Devrimi ile birlikte ilan edilen belgelerde yer almaya başladı. En son 10 Aralık 1948 yılında yayımlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde en olgun ifadesine kavuştu. O gün bugündür, uluslararası pek çok belgede ve sözleşmede geliştirilerek yer almaya devam ediyor.

 

Hukuksal anlamda “hak” kavramı, hukuk düzeni tarafından kişilere tanınan yetki olarak tanımlanmaktadır.. Bu yetki, kendiliğinden ve hiçbir çaba gösterilmeksizin elde edilmedi. Aksine, çoğu zaman kan dökülerek ve acı çekilerek büyük mücadeleler sayesinde kazanıldı. Ancak, kazanılan ve yasal belgelere giren bu yetkinin bu belgelere girmiş olması, onun yaşama geçirilmesini güvence altına alamıyor. Onun için de büyük mücadeleleri göze almak gerekiyor. Mücadele güç ile yapılır. Demek oluyor ki, her hakkın arkasında o hakkın elde edilmesini, korunmasını ve kullanılmasını sağlayan bir güç vardır. Yani hak güçle kazanılır ve kullanılabilir.

 

İnsan haklarının devamı ve özgüleştirilmesi niteliğindeki kadın haklarının ortaya çıkması ve tartışma gündemine gelmesi, 19. yüzyılın başlarına tekabül eder. Feminist hareketler ve mücadeleler sayesinde kadınların da hakları bulunduğu, erkeklerle aynı ve eşit haklara sahip oldukları düşüncesi yayılmaya ve kabul görmeye başladı.

 

Kadın hareketleri, çeşitli ülkelerde hükümetler üzerinde etkili baskı grubu oluşturacak bir güce erişti. Anayasalar ve yasalar, kadın-erkek eşitliği temelinde değişikliklere uğradı. Kadının çalışma yaşamına, toplumsal yaşama ve siyasete katılımında ciddi ilerlemeler meydana geldi. Kadın başbakanlara, bakanlara ve üst düzey yöneticilere daha sıklıkla rastlanır oldu. Elbette 40 bin yıllık erkek egemen anlayışın bilinçaltlarındaki ve tutum ve davranışlardaki izlerini yok etmek, yaşamın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliğini gerçek anlamda sağlayabilmek, kadına karşı şiddete, ayrımcı değer yargılarına, tutum ve davranışlara bütünüyle son verebilmek için insanlığın topyekûn özgürleşmesini, tüm bağımlılık ve sömürü ilişkilerinden kurtulmasını, eşit ve özgür bir dünya için kadın ve erkek cinsimizin el ele tutuşmasını beklemek gerekecektir.

 

Peki ya, bütün bu gelişmeler karşısında engelli kadının, daha da özelleştirirsek görme engelli kadının durumu nedir? Ne yazık ki, bu soruya verilecek, iç açıcı, yürek ferahlatıcı bir yanıtımız yoktur. Çünkü bütün bir tarih boyunca olduğu gibi, bugün de görme engelli kadın, bırakın toplumun tamamı tarafından, 40 bin yıldır ezile gelen, hak ve eşitlik mücadelesi sürdüren kadın tarafından da unutulmuş, göz ardı edilmiştir. Sözgelişi, uzun mücadeleler sonucunda kabul ettirilen ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 1979 yılında karara bağlanan Kadına Karşı Her türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, engelli kadının adını bile anmamaktadır. Oysa kadın, kadın olmanın yanı sıra, engelli olmaktan dolayı da ayrımcılığa uğramakta ve bu ayrımcılığın önlenmesi için özel bir katım önlemlerin alınması gerekmektedir.

 

Diğer yandan, ülkemizde devletin, engelliler alanındaki örgütlenmesine bakıyoruz: Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı, engellilerle ilgili kuruluşlar arasında koordinasyonu gerçekleştiren ve engelli sorunlarına odaklı en üst kuruluş olduğu halde, kendisine bağlı bulunan şube müdürlükleri arasında engelli kadına ilişkin tek bir müdürlük yoktur. SHÇEK bünyesindeki Özürlülerin ve Yaşlıların Rehabilitasyonu Dairesi Başkanlığının da, İş-Kur bünyesindeki Sakatlar Şube Müdürlüğünün de, engelli kadınlarla ilgili bir çalışması bulunmamaktadır. Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde de engelli kadının esamisi okunmamaktadır.

 

Devletin özel olarak kadınlara yönelik örgütlenmesi ve hizmet planlamaları, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü aracılığıyla sürdürülmektedir. Bu genel müdürlük içerisinde de engelli kadına yönelik hizmet veren hiçbir birime rastlanmamaktadır. Söz konusu genel müdürlüğün 2009 yılı Ocak ayında hazırlamış olduğu Türkiye”de Kadının Durumu başlıklı raporun, 2012 yılına kadar ki stratejik hedefleri arasında da engelli kadının adına rastlamak olanaksızdır.

 

Özetlemek gerekirse, toplumda kadının adı yoksa engelli, hele hele görme engelli kadının adı hiç yoktur. Hatta kadın kuruluşları ve örgütleri bile unutmuştur engelli kadını.

Ne ki, engelli kadını unutmayan birileri var: Engellilerin bizzat kendileri.

 

Bilindiği gibi 1996 tarihinde Kanada’nın Toronto kentinde yapılan, Dünya Körler Birliği’nin Genel Kurulunda, Türkiye Körler Federasyonunun büyük çabaları ile benimsenen Birleşmiş Milletlerce Uluslararası Engelli Hakları Sözleşmesinin hazırlanıp, üye devletlerin imzasına açılması önerisi 10 yıllık kısa bir süre içerisinde, 2006 yılının Aralık ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul edilmiş ve üye devletlerin imzasına açılmıştı. Türkiye Cumhuriyeti 2007 yılının 30 Martında bu sözleşmeyi imzalayan ilk devletlerarasında yer almış; sözleşme 3 Aralık 2008 tarihinde TBMM’de onaylanarak yürürlüğe girmişti. 50 maddelik Engelli Hakları Sözleşmesi’nin 5 maddesinde engelli kadınların sorunlarına ve katılımlarına vurgu yapılıyor. Bilindiği gibi uluslararası sözleşmelerin başlangıç bölümleri o sözleşmenin dayandığı düşünsel temelleri ve diğer uluslararası belgeleri belirtir. Engelli Hakları Sözleşmesinin başlangıç bölümünün (q ) bendinde: “Engelli kadınların ve kızların hem ev içinde hem de ev dışında şiddete uğramaya, yaralanmaya veya istismara, ihmale, ihmalkâr muameleye, kötü muameleye veya sömürüye karşı daha büyük bir risk altında olduklarını göz önünde bulundurarak,” denilmek suretiyle sözleşmenin engelli kadınlara ilişkin temel perspektifini ortaya koymaktadır.

 

Sözleşmenin 6. maddesi başlı başına engelli kadınlara ayrılmış olup engelli kadınlar başlığıyla aynen şöyle denilmektedir:

 

MADDE 6- ENGELLİ KADINLAR

“1. Taraf Devletler, engelli kadın ve kız çocuklarının birden fazla nedene dayalı ayrımcılığa maruz kaldığını kabul eder ve bu bakımdan tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit yararlanmalarını sağlamaya yönelik tedbirleri alırlar. 

  1. Taraf Devletler, kadınların tam gelişimini, ilerlemesini ve güçlenmesini ve bu Sözleşme’de belirtilen insan hak ve temel özgürlüklerini kullanmalarını ve bunlardan yararlanmalarını sağlamak için tüm gerekli tedbirleri alacaktır. “

Yine 16. madde Sömürüye, şiddete ve İstismara Maruz Kalmamak başlığıyla özellikle kadınların karşı karşıya bulunduğu sömürü, şiddet ve istismara dikkat çekmekte ve üye devletler kadın ve çocuk merkezli etkili politikaların yürürlüğe konulmasını istemektedir. Madde aynen şöyledir:

 

MADDE 16- SÖMÜRÜYE, ŞİDDETE VE İSTİSMARA MARUZ KALMAMAK  

  1. Taraf Devletler, engellilere karşı sömürü, şiddet ve istismar vakalarının teşhisini, soruşturulmasını ve gerekli hallerde kovuşturulmasını sağlamak için kadın ve çocuk merkezli yasa ve politikalar dahil etkili yasa ve politikaları yürürlüğe koymalıdır.

            Yeterli Yaşam Standardı ve Sosyal Korunma başlıklı 28. madde sosyal korunma ve yoksulluk azaltıcı programlara erişmenin önemine vurgu yaparak; yine kadın, çocuk ve yaşlılara özel olarak dikkat çekmektedir.

            Sözleşme hakların ihlali halinde başvuru mekanizmalarında ve bu hususta Birleşmiş Milletler bünyesinde oluşturulacak kurullarda, engelli kadının yerini de ihmal etmemiştir. Bilindiği gibi bu çeşit uluslararası sözleşmelerle tanınan hakların ihlali halinde devletler veya bireyler Birleşmiş Milletler Bünyesinde oluşturulan bir komiteye başvurabilmekte, bu komite nezdinde haklarını arayabilmektedir. Engelli Hakları Sözleşmesi 34. maddesiyle Birleşmiş Milletler bünyesinde bir Engelli Hakları Komitesi kurulmasını öngörürken bu komitenin oluşumunda “Eşit coğrafi dağılımın, farklı medeniyetlerin ve yasal sistemlerin temsil edilmesinin, engelli uzmanların katılımının yanı sıra kadın – erkek temsilinin de dengeli olmasına dikkat çekmektedir.

            Yalnız burada şunu belirtmek zorundayız. Türkiye temel hakları içeren ana sözleşmeyi kabul ederken bu sözleşmedeki hakların ihlali halinde başvurulacak mekanizmaları içeren ihtiyari protokolü onaylamamıştır. Bu nedenle hakların ihlali halinde Türkiyeli kadınların Engelli Hakları Komitesine bireysel başvuru hakkı bulunmamaktadır. Başlangıçta vermiş olduğumuz bilgiler çerçevesinde “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi” sözleşmesi ve ek ihtiyari protokolün ülkemiz tarafından onaylanmasına atıfla Türkiyeli Kadınların hak ihlalleri halinde Birleşmiş Milletler bünyesindeki Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesine başvurabilecekleri ileri sürülse de, sonuç elde edebilmek olanaksızdır. Çünkü CEDAW cinsiyete dayalı ayrımcılığın önlenmesine ilişkin bir sözleşme olup, engelliliğe dayalı ayrımcılıktan dolayı bir kadının bile bu komiteye başvurma hakkı söz konusu değildir.

Buraya kadar yazdıklarımızı özetlemek gerekirse şu üç tespiti yapabiliriz.

  • Genel olarak toplumsal yaşamda kadın cinsimiz ayrımcılığa uğramakta, dışlanmakta ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedir.
  • Ama engelli kadın hem engellilikten hem de kadınlıktan, ama özellikle ve öncelikle engellilikten dolayı ayrımcılığa uğramakta, dışlanmakta ve üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görmektedir.
  • Kadın, ezilen cinsimiz olduğu halde bu özelliği nedeniyle daha duyarlı olması gerekirken, engelli kadını unutmakta ve engelliliğe dayalı ayrımcılığa tabi tutmaktadır.