Kemençe (TSM - Telli)

Kemençe Görüntüsü.

Günümüzde biri klasik Türk müziğinde, diğeri Kuzey Anadolu halk müziğinde kullanılan iki ayrı yaylı çalgının ortak adı. Klasik Türk müziği kemençesi için yüzyılımızın ortalarına kadar kullanılan “armudî kemençe”, “fasıl kemençesi” gibi adlar yerini artık “klasik kemençe” adına bırakmış görünüyor.

YAPI: Klasik kemençe, 40-41 cm boyunda, 14-15 cm genişliğinde küçük bir çalgıdır.. Bütün teller bağırsaktandır. Yalnız yegâh telinin üzerinde gümüş sargı bulunur. Günümüzde sentetik raket telleri, alüminyum sargılı bağırsak veya suni ipek teller veya krom sargılı çelik keman telleri kullanan müzisyenler de vardır. Tellerin titreşimini çalgının sırtına ileten candireği, –neva telinin altına gelecek biçimde– eşik ile sırt arasına yerleştirilir. Sırtta, tam eşiğin altına rastlayacak yerde 3-4 mm çapında bir delik açılır.

Denebilir ki, en fazla süslenmiş Türk çalgısı kemençedir.

TARİH: Kemençe teriminin kökeni olan ve Farsça’da “küçük yay” veya “küçük yaylı çalgı” anlamına gelen kemânçe kelimesi, XIX. yüzyıldan önce, bugün rebab denilen ayaklı kemane için kullanılıyordu. Kemân da denilen kemânçe, XVIII. yy’ın sonlarına kadar klasik Türk müziğinde kullanılan tek yaylı çalgıydı. Kemânçenin yerini, önce sinekemanı daha sonra da Avrupa kemanı aldı. Armudî kemençe, fasıl topluluğuna XIX. yüzyılın ortasına doğru girmiştir.

Armudî kemençenin fasıl topluluğuna girmeden önceki adı lira idi (nitekim, son yıllarda çok rağbet görmeye başladığı Yunanistan’da, “Şehir lirası” veya “İstanbul lirası” anlamında lira politiki adıyla anılmaktadır).

Vasil’den kemençe öğrenen ve kısa zamanda virtüozluk düzeyine erişen Tanburî Cemil Bey (1873-1916), bu çalgıyı, fasıl müziğinin vazgeçilmez bir unsuru durumuna getirdi. Öyle ki, daha yüz yıl kadar önce meyhanelerde, tavernalarda kullanılan kemençe, XX. yy’ın ortasına gelmeden, tanbur ve ney ile birlikte Türk müziğinin en “asil” çalgılarından biri sayılır oldu. Bunda, hiç şüphe yok, kemençe sesinin, XX. yy’ın başlarında büsbütün duygusal ve hüzünlü hale gelen Türk müziğine kemanınkinden daha uygun olması rol oynamıştır.

Reformist Hüseyin Sadettin Arel (1880-1955), tasarladığı çoksesli Türk müziğini icra edecek orkestrada ağırlığı, “kemençe beşlemesi”ne verecekti. Soprano, alto, tenor, bariton ve bas olmak üzere beş ayrı boyda, dörder telli, tel boyları eşitlenmiş beş kemençenin prototiplerini 1933’te yaptırdı. Bunlar için özel parçalar besteledi, besteletti. Ama çok geçmeden bu çalgılar terkedildi. 1976’da açılan İstanbul Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nın kemençe hocaları arasında yer alan Cüneyt Orhon, Arel’in –keman gibi akortlanan– soprano kemençesini öğretmeyi tercih etti. Bugün bu okulda, üç telli geleneksel kemençe ile dört telli Arel kemençesi ayrı ayrı öğretilmektedir.