Özürlü Sınavı Kocaman Bir Aldatmaca - Kazım BOZKURT

Bugünlerde bazı kurumların, özürlüler için ayrı bir sınav açarak eleman alacağı haberi ile gençlerimiz, kent kent koşup umut yitiriyor. Bu olayın nedenleri ve getirisini fazlaca irdelemediğimizden, özürlü örgütleri de olaya zamanında tavır geliştiremiyorlar.

Öncelikle şu konuları yeniden düşünmek ve tartışmak zorundayız:

1.     Her kurumda, her özürlüye göre iş var mı?

2.     Her özürlü her işi yapabilir mi?

3.     Neden kurumlar özürlü personel alırken, işe alınacak işçi veya memur özürlünün hangi işi, hangi araçları kullanarak yapacağını genişçe bildirip, iş arayanın, kendisinin o alanda verimli olup olmayacağını ölçerek başvurmasına olanak sağlamıyorlar?

4.     Neden özürlü örgütleriyle veya bu örgütlerin eğitim birimleriyle sınav açamadan önce ön görüşme yaparak, elemanın niteliğini ve becerisini tartışmıyorlar?

Özelleştirmenin, işten çıkarılmanın yoğun olarak yaşandığı bugünün Türkiye’sinde böyle başı bozuk eleman alımları  neden yaşanır. Şimdiye kadar hiç düşündük mü? Bugüne değin bu konuda kafa yormadığımız ortaya çıkıyor. Şöyle ki, gerek körlerle ilgili derneklerimiz gerekse üst örgütümüzü bu konuyu değerlendiren olumlu olumsuz hiç bir yazı yayınlamadılar ya d a okuma mutluluğuna eremedim. Zaten beni bu satırları karalamaya iten etmen de bu.

Biz uygun çalışma ortamında ve bizim yapabileceğimiz işler belirlenirse başarı oranımız, sağlıklılardan daha iyidir diyerek, sağlıklılarla aramızda fark kalmayacağına inanıyoruz. Gerçekte bu inancın altında feodal kahramanlık öyküleri yatmamaktadır. Örneğin, İzmir’de avukat bir kör hanım, avukat alım sınavına kabul edilmezken, yazman alın sınavına sokulmuş ve doğal olarak da, sınavı kazanamamış. Avrupalı bu durumu duysa kuşkusuz bize gülerdi.

Değerli dostlar, bu rastlantısal bir olgu değildir aslında. İşgücü fazlası nedeniyle, özürlüyü hele hele körü, eğitmeye ve istihdam etmeye gönüllü olmayan bugünkü ekonomiye ve siyasete yön veren odaklar, böylece göz boyamakta, yasak savmakta ve işe çok kör aldığı imajıyla hem görüntüyü kurtarmakta hem de özürlünün beceriksiz ve işe yaramazlığını kanıtlamaktadır.

Bu durumda federasyonumuz ve derneklerimizin yapması gereken, devlet ve devlet dışı sektörlerle özürlü eleman alımında işbirliğini ısrarla talep etmesidir. Böylece iş alanları belirlenirken, alınacak elemanın vasıfları belirlenirken örgütlerimiz, söz ve karar sahibi olacaktır. Bunların önereceği adaylarsa hem iş yerlerinde gönül huzuru içinde çalışacak, hem de iş yerine en iyi şekilde hizmet verecektir. Böylece özürlü, iş güvencesi elde ederken zaman içinde onu istihdam etmekten korkan işyeri yetkilileri de giderek bu korkudan kurtulup daha çok özürlüyü istihdam eder konuma gelecektir.

Ayrıca özürlü örgütleri ile işyeri yetkilileri arasındaki bu amaç birliği giderek özürlülerin eğitimi rehabilitasyonu konularına da ışık tutacağından daha becerikli, daha kalifiye elemanların yetiştirilmesine zorlanan eğitim kurumları, yaşamla barışık ülke koşullarında, üretken özürlüler yetiştirecektir.

Konunun özürlü örgütlerinde tartışılıp, olgunlaştırılması amacıyla yazdığım yazıyı sonlandırırken, daha çok özürlünün üretici, yaratıcı, yaşamla barışık olduğu yarınların fazla uzak olmaması dileğimdir.

Çağdaş Görmeyenler Derneği Üyesi

Emekli Öğretmen

KAZIM BOZKURT