Vatan Savunması ve Engelliler - Av. Turhan İÇLİ

VATAN SAVUNMASI VE ENGELLİLER

Nereden çıktı bu ”vatan savunması şimdi” diyen çıkar mı, bilmem. Ama ben, bugün kü kafa karışıklığı içerisinde tam da sorulması gereken bir sorudur bu, diye düşünüyorum. Neden mi? Açıklayayım;

50 yıldır, NATO’ya girdik, büyük devletlerarasına katıldık, güçleniyoruz derken bir de baktık, Amerika’nın üçüncü sınıf bir uydu devleti olmuşuz. Elin oğlu, Marşal yardımı, Truman doktrini, barış gönüllüleri, üsler falan diyerek taa beynimize, yüreğimize nüfuz etmiş, hassasiyetlerimizi, zayıf noktalarımızı keşfetmiş, toplumsal dokumuzun haritalarını çıkarmış, beşinci kol faaliyetlerini geliştirmiş süpernato veya kontrgerilla adıyla domuzuna gizli örgütünü silahlı kuvvetlerimizin içine dek sızdırmış, milli istihbaratımızın kilit noktalarını ele geçirmiş, “küçük Amerika” olacağız hayranlığını programlaştırmış, Amerikan sempatizanı, Amerika’dan icazet almadan iktidar olunmaz diye düşünen bir partiler sistemi kurmuş, başını bağladığı büyük medyanın sahifelerinden, ekranlarından gün 24 saat beyinlerini bombardıman ederek büyük kalabalıklarımızı dört yılda bir oy davarı yaparak sandık başına sürüp sözüm ona milli iradeyi çıkarmış sandıktan. Hasbelkader milli irade yolunu şaşırıp hizadan çıkma eğilimi gösterince kendi çizgisinde askeri darbeler dayatmış, silindir gibi ezip geçmiş milli iradeyi. Daha da olmadı, etnik milliyetçiliği kışkırtıp, mezhepçiliği azdırıp istikrarsızlık yaratmayı denemiş. Sonra da demokrasi şampiyonu kesilip uçaklarla, tanklarla, bombalarla demokrasi ihraç etmeye kalkışmış komşularımıza. “Bin yılın meydan okuması” adıyla ülkemizi hedef aldığı her yanından sırıtan 22 günlük işgal tatbikatları yapmış, askerlerimizin kafasına çuval geçirmiş, uçaklarıyla sık sık hava sahamızı ihlal ederek tahammülümüzün sınırlarını yoklamış… Gayri resmi yayın organlarında ülkemizi parçalama haritaları yayınlamış, inandırıcı olamayınca NATO toplantısında subaylarımızın karşısına çıkarmış bu haritaları.

 İkinci Evren Paylaşım Savaşı’ndan yorgun düşen Avrupalı emperyalist devletler, gerek kendi yaralarını bir an önce sarmak, gerekse sömürülerini dehşet dengeleri üzerinden değil de, insan hakları, demokrasi idealleri üzerinden yutturmak ve sürdürmek üzere aralarında bir birlik oluşturup yeni uygarlık projesi olarak sundular dünyaya. Avrupa’nın ezilen ve dışlanan uluslarını bu birlik içinde eriterek nüfuz alanlarını ve rekabet güçlerini genişletmeyi planladılar. Kendileri hiçbir sınavdan geçmemişken aday üye ülkeleri Pitagoıras’ın Fraternis örgütünün birbirinden beter dokuz sınavına tabi tuttular. Kendileri giderek düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü kısıtlarken aday ülkelere, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü adına ülke bütünlüklerini parçalama özgürlüğünü dayattılar. Kendileri ermeni soykırımını inkâr edenleri hapisle tehdit ederken ermeni soykırımı vardır diyenlere özgürlük talep ettiler. Böyle konuşanları yüreklendirdi ve ödüllendirdiler. Kendileri devletlerini güçlendirirken aday ülkelerden devletlerini küçültmelerini istediler. Kendileri kamu sektörünü büyütürken aday ülkelere özelleştirmeleri dayattılar. Kendileri yabancılara toprak satışını katı kurallara bağlamışken aday ülkelere, topraklarını ölçüsüz bir biçimde satmaları için sıkıştırdılar. Kendi ülkelerinde azınlıkları reddederken aday ülkelerde azınlık üzerine azınlık icat ettiler. Ne kadın hakları, ne engelli hakları ne de emekçi hakları konusunda bir tek yasa önermezken örneğin ülkemiz için Kıbrıs’ı Rum kesimine teslim etmemizi istediler. Yeni Bizans’ı yaratmak üzere ekümeniklik, Dicle ve Fırat nehirlerinin uluslar arası konsorsiyum aracılığıyla yönetimi gibi talepleri dayattılar. Cumhuriyetimizin tüm kurucu ilkelerini ve değerlerini tasfiye etmemizi, Kemalist ideolojiden vazgeçmemizi istediler. Sevr haritalarını masanın üzerine koymaya ve ödün üstüne ödün istemeye başladılar.

Bu koşullar altında ülkemizin bir emperyalist kuşatma altında bulunduğu gözükmüyor mu? Bağımsızlığımızın ve güvenliğimizin büyük bir tehditle yüz yüze bulunduğu anlaşılmıyor mu? Bütün bunlar, bazı mezhebi geniş çevrelerin söylediği gibi gerçekten bir paranoya mı? Ben öyle düşünmüyorum. Bütün bu yazılanları somut bir gerçek ve gerçek bir tehdit olarak algılıyor ve ulusumuzun bir vatan savunması ihtiyacı içerisinde bulunduğunu, 20. yüzyılın başındaki koşulların yeniden ortaya çıkmaya başladığını, yeni bir Kurtuluş savaşına doğru sürüklendiğimizi düşünüyorum. Böyle düşünmeyenler, kendi tezlerini ve düşüncelerini Altınokta’nın Sesi dergimizin sahifelerinde dillendirebilirler. Yurtsever duygularından kaygı duymadığım tüm farklı düşünen arkadaşlarımızla tartışabilir ve birbirimizi ikna edebiliriz. Eğer benim söylediklerim doğruysa, ulusumuzun bir vatan savunması ihtiyacıyla yüz yüze bulunduğu da kesindir. O halde soralım. Sömürge ve emperyalizmin ayakları altındaki işgal edilmiş bir ülkede insan hakları olur mu? Engelli haklarından, kadın haklarından söz edilebilir mi? O ülkede yaşayan halkın dini, namusu güvence altında olabilir mi? Etrafımızda cereyan eden olaylar, özellikle komşumuz Irak’ta yaşananlar bunun mümkün olmadığını yeterince kanıtlamıyor mu? Evet, bağımsız bir vatanınız yoksa insan haklarınız, engelli haklarınız, kadın haklarınız da, dininiz, imanınız, namusunuz da yoktur ve olamaz. İşte bu nedenle engelliler de, vatan savunması ihtiyacı karşısında tarafsız kalamaz. Kendi haklarını ve istemlerini, bu ihtiyacın üzerine çıkaramaz. Çıkardığı zaman demokrasi ve insan hakları oltalarına takılarak emperyalist hedeflerin basit bir oyuncağına dönüşürler.

Lütfen dikkat buyurunuz. Avrupa Birliği bizden insan hakları yaftası altında gerçek insan haklarını değil, söz gelişi emekçi haklarını, engelli haklarını değil, ülkemiz aleyhine söz söyleme, yazı yazma hakkını istiyor. Yabancı vakıflara mülk edinme, toprak satın alma hakkını istiyor, gerçek örgütlenme özgürlüğünü değil. Sendikal hakların ve özgürlüklerin gelişimi için Avrupa Birliği’nin tek bir dayatmasını duydunuz mu? Tek bir engelli hakkı için ülkemize baskı söz konusu edildi mi? Varsa yoksa, Kıbrıs, azınlıklar, Bartelimius’un eküm enikliği, Kuzey Irak’taki sözde Kürt devleti vs.. Bütün engelli arkadaşlar, şapkalarını önlerine koyup düşünmelidirler. İnsan hakları, engelli hakları, bizim ihtiyacımızdır, ABD’nin ya da AB’nin değil. Ama bizim bağımsız ve özgür bir ülkede yaşama ihtiyacımız da vardır. Bağımsız ve özgür bir vatan her türlü hakkın ve mücadelenin başlıca zeminidir. Çerçevesidir. Her ulus, insanlığa katkısını vatan toprakları üzerinde oluşturduğu başarılarla, gelişmelerle ve değerlerle yapmıştır. Enternasyonalizmin özü de biçimi de budur. Ulusal bir değer yaratmadan uluslar arası bir değer olunamaz. “Siz bir derneksiniz, bir vakıfsınız. Politikayla, memleket meseleleriyle uğraşmayın, işinize bakın” diyenlere sözümüz şudur. Baylar, bayanlar, evet biz işimize bakacağız. İşimiz engelli haklarını geliştirmek ve yaymaktır. Ama biz biliyoruz ki, bağımsız ve özgür bir vatanımız kalmamışsa, ne hakkımız, ne hukukumuz kalır. Sürüngenler gibi yaşamaya mahkûm oluruz. İşte bu yüzden vatanımızın bağımsızlığına ve güvenliğine yönelen tehditler karşısında beynimizi ve yüreğimizi kapatamayız. Dilimizin döndüğü, gücümüzün yettiği kadar vatanımızın bağımsızlığını korumaya ve onu özgürleştirmeye de çalışırız. Bu bizim hem yurttaşlık hem de insanlık görevimizdir. Çünkü vatan savunması bizim haklarımızın önünde bir engel değil, tersine onların güvencesidir. Büyük Atatürk’ün dediği gibi ‘Söz konusu olan vatan ise, gerisi teferruattır’.